Aslı Kotaman
Asla yalnız yürümeyeceksin!
Dijital feminizmin yükseldiğine şahit oluyoruz. Peki bu ne anlama geliyor? Feminizm şimdi daha mı güçlü? Yoksa olduğumuz yerde sayıyor muyuz?
Bu hafta twitterda tabiri caizse kadınlar coştu. Coşmak kelimesini tam manasıyla kullanıyorum. Bir coşku, korkusuzluk, dayanışma hakimdi sosyal medyaya. Bu yazıyı, dijital feminizm konusuyla ilgilenen bir akademisyen olarak yazıyorum. Yazdıklarım son yıllarda yapılan araştırmaların bir özeti niteliğinde olacak.
Dijital feminizmin yükselişte olduğunu bütün araştırma sonuçları gösteriyor. Ama bunun ne anlama geldiğini anlamamız gerekiyor. Twitterdan bir kampanya başlatmak kolay değil, çoğu yazılanlar okunmuyor, önemsenmiyor. Çoğu yazılanlar nefret oklarına sebep oluyor. Eğer feminist bir dijital platform tarafından organize edilmediyse zaman zaman bir kişinin attığı tweet binlerce cevap alıyor ve kullandığı hashtag bir lokomotife dönüşüyor.
Bize düşen bu süreçleri nasıl anlamamız gerekiği sorusuna cevap bulmak, bunların etkisinin ne olacağını ölçmek.
Twitterdan ahkam kesmek kolay! Mı?
Twitterın arkasında görünmez bir emek var. Hashtag kampanyalarını başlatmak ve yürütmek çok kolay gibi görünüyor. Çünkü bazen kısa bir ön hazırlıkla bazen de sadece doğru yer ve doğru zamanda olmakla etki yaratabiliyorsunuz. Hatta eğer bir kadın yazdığı bir tweetle çok etkileşim aldıysa ya da kullandığı hashtag bir lokomotif görevi gördüyse bu durumun ardından hızla yazdığını kavramsallaştırması, detaylandırması, arka planını sağlamlaştırması gerekiyor. Çünkü birçok platform bu öne çıkan unsuru paylaşırken fikir almak istiyor. Aynı zamanda bu kampanya süreçlerini yürütmek müthiş bir duygusal yük getiriyor kişiye. Twitterın toksik bir sosyal medyaya dönüştüğünü söyleyen analizler bu ifadeyi doğruluyor. Tacizciyi ifşa eden kadın aniden nefret dolu cevaplar almaya başlıyor. Sosyal medyayı sürekli etkileşim halinde kullanan ünlüler için bile yürütülmesi zor bir iş bu. Bu yeni tür mikro ünlülük sıradan insanı bir anda spotların altına atıyor ve hemen oracıkta, arenadaki demir kapılar açılıyor. Aslanlarla karşı karşıya kalan kişi ancak arenayı dolduran seyircilerin varlığı sayesinde devam edebiliyor belki de. Bazısı yazdığını silmek bazısı etkileşimi kesmekte buluyor yolu. Çünkü tekrar yazıyorum, bu kaldırılması çok zor bir duygusal yük. Bu hafta bambaşka bir bağlamda ve yazıda kullandığım bir alegorimi paylaşayım. Hayattaki insane ve duyguya dayalı hiçbir şeyin bir mozaiğin parçaları gibi olmayacağını olsa olsa bir ebru olabileceklerini söylemiştim. Kategorilerle düşünmek işimizi her ne kadar kolaylaştırsa da gerçek çoğu zaman daha karmaşık ve aynı ebri gibi içiçe geçmiş tarif edilmesi zor renklerle dolu. Kişiyi yaptığı ve yazdığı bir şey tanımlamıyor. Paylaşımının yeterince arkasında duramayan bir kadın korkak sayılmıyor. Paylaşımını silen biri cesaretsiz olmuyor. Ona destek veren kadınlar bunu bir tuşla yapıyor olsalar dahi oluşan kollektif şuur duygulara sesleniyor. Bu bildiğimiz bir aktivizm şekline evrilmiyor olsada onu desteklediği kesin. Yine yapılan araştırmalar birçok genç kadının feminizmi sosyal medyadan ve paylaşımlardan etkilenerek araştırmaya başladığını gösteriyor. Feminist örgütlerde ya da kadın örgütlerinde gönüllü çalışmaya başlayan kişilerle yaptığımız görüşmelerde yaş ne kadar gençse platform katılma sebebi o kadar sosyal medyayı işaret ediyor. Daha çok konuşulması, daha çok tartışılması, ortaya çıkması ve üzerine çokça şey söylenmesi neden ve nasıl kötü olabilir elbette diye düşünebiliriz. Ama kadınların kendilerine ait bir hikayeyi paylaşmaları ve bu hikayeye hiçbir destek alamayacak olmaları o hikayeyi özneleştiriyor. Halbuki tüm bu süreç kadınların şiddete ve tacize ait hikayelerinin tekil örnekler olmadığını anlatabilmek. Bazı kadınlar sosyal medyanın yapısını tanıdığı ve bu mecrayı anladığı için ve paylaşımının getireceği duygusal yükle başa çıkmak istemediği için hikayelerini anonim olarak anlatıyor. Bu paylaşımlar yine tepki alıyor. İsim açıklamak istemeyen kadınlara “korkak” deniyor. Sonucunu göze alarak seçim yapmak bir insanı ancak güçlü bir yetişkin yapar bana kalırsa. Bırakın hikayeyi anonim anlatabilmeyi, bir taciz hikayesini anlatabilmenin ne zor olduğunu bilmedikleri apaçık ortada.
Acaba benim hatam mı?
Ancak iş bununla kalmıyor. Yapılan araştırmalar dijital feminizmin aktivist hareketlerde ne anlama geldiğini tam olarak söylemiyor. Fakat açıkça şunu söylüyor. Kadınların yaşadıkları tacizlerin bireysel değil toplumsal bir soruna işaret ettiğini, bir kadının taciz yaşadığında kendisini sorgulayarak “acaba benim hatam mıydı?” demesinin yanlışlığını fark etmesini, başka kadınlara anlatmanın ve destek bulmanın duygusal tatminini sağlıyor.
Sarah Ahmed kitabında oyunbozan feminist olabilmek için 11 öneri sunuyordu. 5harfliler bu kitabın Türkçe anlatımını bir yazısında paylaştı. Alıntıları oradan yapıyorum. Buna göre Ahmed, mizahın, bazı eşyaların, evde kendine ait bir feminist köşenin işe yarayabileceğini söylüyor önerdiği feminist kit içinde. Ayrıca kitaplardan ve kelimelerden bahsediyordu. “Sorunu, ele almamıza yardımcı olacak şekilde adlandıran çoğunlukla kitaplardır’ diyordu Ahmed. “Düştüğünüzde kelimeler sizi kaldırabilir”. Bu cümleyi önemsemek ve bunun sadece anlık bir duygusal çoğalma olduğunu düşünmemek gerektiğini akademik araştırmalar bize söylüyor. “Gerçekten de, bazen bu dünya sizi bizzat, derinden yaraladığında, durumun sıcaklığı, uğradığınız haksızlığın akıl almazlığı, size acı, keder, kızgınlık verdiği yetmiyormuş gibi, bunları ifade etmenize yardım edecek kelimeleri de elinizden alabilir. Neticede bu dünya efendinin diliyle, efendinin anlatım teknikleriyle inşa edilmemiş midir? Kitapların yardımımıza koşmasına izin veririz, bazen bir paragrafı, bir cümleyi tekrar tekrar okuruz. O cümle koca bir varoluş mücadelesinin hikayesini saklar. Bol bol alıntılarız, alıntıladıklarımızı başucumuza asarız, t-shirt’ümüze, duvarlara yazarız. Feminist kitaplar (ve metinler) dilimiz olur” diye öneriyor.
Düştüğümüzde kelimeler bizi kaldırabilir.
Kristeva’nın ve Ethel Adnan’ın metinlerdinde “ev” meselesi yer alır. Savaşta kaybedilmiş bir evin erkekler ve kadınlar için aynı şey olmadığını söylerler. Erkek ve kadın savaşta evlerini kaybettiklerinde asla aynı şeyi hissetmeyeceklerdir. Evin kadın için anlamı farklıdır. Bana kalırsa bu kamusal alana çıkış için de geçerlidir. Bir sosyal medya başlığının öznesi olmak benzer şekilde kadın için erkek için olduğundan farklıdır. Bir mesaj paylaşarak kendini anlatan, yaşadığını anlatan kadın ve erkek aslında farklı duygulardan geçiyor olabilirler. Örneğin mesajların alımlanması da farklı. Benim yaptığım görüşmelerden çıkan sonuca göre, kadınlar söyleme, erkekler hikayenin geneline önem veriyor. Kadınlar için bu çoğunlukla “orada bulunma halininin” belgelenişi. O an önemli ve belgelenmeli. Dolayısıyla yazdıklarının başkaları için ne anlama geleceğini tartıyor ve içeriği buna göre hazırlıyorlar.
Neden şimdi?
Bu konuda ilginç bir başlık da “neden şimdi?” sorusu. Neden yıllar önce yaşadığını şimdi anlatıyorsun? Yıllar önce politik belgeseller üzerine yaptığım bir araştırmada Diyarbakır 5 nolu Cezaevi, Oğlunuz Erdal gibi belgesellerin neden şimdi çekildiği sorusuna odaklanmıştık. Hipotezlerimizden biri şimdi pek sürreak gelecek olsa da giderek liberalleşen politik ortamın bu belgesellerin çekilmesine etkisi olup olmadığıydı. Belgesellerin yönetmenleriyle görüştük. Belgesellerin anlatı ve anlatım analizlerini yaptık. Ayrıca bir alımlama araştırması yaptık. Çıkan sonuç neden şimdi sorusunun yanıtının kolay anlaşılamayacak duygusal sebeplerinin politik ortamın etkisinden fazla olduğunu gösteriyordu. Şiddet mağdurları farklı tepkiler veriyor yaşadıkları şiddete. Kimisi hemen anlatıyor, kimi hiç anlatamıyor. Toplumsal travmalarda yok sayış ve birkaç nesilinin sessizliği olabiliyor sonuç. Madem Ethel Adnan’dan bahsettiğim “Dünyanın Ağırlığı” sergisinin kataloğunda bir cümlesi vardı. Onu da aktarayım. “Olan her şey öngöremeyeceğiniz başka bir şeyi de beraberinde getiriyor “diyordu Adnan. “Olaylar her zaman bildiğimizden daha beklenmedik. Ancak her şeyi canlı yapan şey bu”. Çünkü insanız.
Özellikle travmalar söz konusu olduğunda insanları hemen konuşanlar, bir süre sonra konuşanlar ya da hiç konuşmayanlar diye kategorilere ayıramayız. Bir noktada bilmediğimiz ve parçası olmadığımız ve yeni yeni tanıştığımız toplumsal sorunları öğrenmek için başkasının sözlerini dikkate almanın önemini, onu dinlemenin ve beraber çözümün bir parçası olma çabasının hassasiyetini anlamamız gerekiyor.