Derya Kömürcü

Derya Kömürcü

Türkiye'nin 'yeni normal' arayışı

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Özel arasında başlayan ve “yumuşama” ya da “normalleşme” olarak adlandırılan diyalog süreci oldu. Erdoğan’ın 18 yıl sonra ilk kez bu hafta içinde CHP Genel Merkezi’ni ziyaret ederek Özel’le bir buçuk saat süren bir görüşme yapmasının ardından söz konusu diyalog sürecinin yeni bir aşamaya geçtiğini söylemek yanlış olmaz.

Her şeyden önce normalleşme adı verilen bu diyalog sürecinin kaynağında, 31 Mart yerel seçimlerinde alınan sonuçların olduğunu ıskalamamak gerekiyor. Tam da bu yüzden iki taraf da meseleye ilkesel değil, pragmatik ve stratejik, belki daha doğru bir ifadeyle faydacı bir yerden bakıyor.

SAYISAL OLARAK AZINLIKTA

Erdoğan Mayıs 2023 seçimlerini kendi yaptıklarından çok muhalefetin yapamadıkları sayesinde kazandığını ve aslında uzunca bir süredir hem psikolojik hem de sayısal üstünlük anlamında azınlıkta olduğunu görüyor, biliyor. Mayıs 2023’ten on ay sonra 31 Mart’ta ne yaptığını bilen bir muhalif aktör söz konusu olduğunda toplumun nasıl karşılık verdiğini gördü.

Dahası, kendisine her zaman seçim zaferleri kazandıran başarılı seçim mühendisliği hamlelerini yapamadığı (31 Mart özelinde Yeniden Refah’ın Cumhur İttifakı dışında kalması; muhalefet ittifakının siyasal elitler düzeyinde parçalanmasının tabanda karşılık bulmaması; kaşınan korku ve kaygıların, dile getirilen tehditlerin seçmen üzerinde etkili olmaması gibi) ve seçim rüşvetlerini (EYT, asgari ücret zammı, emekli aylığı artışı, sosyal yardımlar, çeşitli sübvansiyonlar, vb.) dağıtamadığı zaman oylarının nasıl gerilediğini de görmüş oldu.

Bu koşullar altında Erdoğan, hem 31 Mart seçim yenilgisinden sonra zedelenen lider imajını sağlamlaştırmak hem de siyasi tartışmanın eksenini belirlemek anlamında “yumuşama” söylemi üzerine kurulu bir stratejiyi yürürlüğe koydu. Böylelikle birinci parti bile olsa CHP Genel Başkanı’nın görüşmesi gereken gerçek liderin kendisi olduğunu toplumun bilinçaltına işleme imkânı yakalamış oluyordu. Ayrıca görüşme içerikleri muğlak bırakılarak ülkedeki tüm sorunların çözüm mercinin kendisi olduğu izlenimi yaratmayı da hedefledi.

Yandaş medyanın söylemini “Özgür Özel Erdoğan’dan ne istedi?” sorusu üzerine oturtması da bunun bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Zaten uzunca bir süredir ülkeyi esir almış olan “bir sorun Erdoğan uygun görürse çözülür, uygun görmezse çözülmez” düşüncesini tahkim etmeye çalıştı böylelikle. Ek olarak, ittifak ortağı MHP’yle yaşadığı sorunlara karşı elini güçlendiren bir hamle yaptığı da söylenebilir.

Ancak hepsinden önemlisi Erdoğan’ın, Özel’le görüşmeleri sonrasında anayasa ve ekonomi başlıklarını özellikle öne çıkararak yeni stratejisinin taşlarını döşemeye çalıştığını görmek gerekir.

ADI KONMAMIŞ IMF PROGRAMI

Yumuşama söylemi üzerinden Erdoğan’ın amacı, Mehmet Şimşek vasıtasıyla yürürlüğe koyduğu adı konmamış IMF programının arkasında bir ulusal mutabakat sağlandığı hissini topluma vermektir.

CHP’den gelen çeşitli taleplere sınırlı düzeyde de olsa olumlu yanıt verirken, ekonomideki acı reçetenin topluma benimsetilmesinde siyasi uzlaşma görüntüsünden destek alacak, toplumda ortaya çıkacak rahatsızlıkların CHP gibi bir siyasal aktör tarafından örgütlenerek iktidara yönlendirilmesini engellemeye çalışacaktır.

KONTROLLÜ MUHALEFET YARATMA ÇABASI

Başka bir anlatımla Erdoğan, geniş toplum kesimleri daha önce eşine az rastlanmış bir yoksullaşma yaşarken bunun iktidarı hazır olmadığı bir erken seçime zorlayacak toplumsal patlamalara yol açmasının önünü şimdiden almaya çalışmaktadır. Dolayısıyla siyasette “yumuşama” görüntüsünü siyasal tartışmanın içeriğini ekonomi kaynaklı toplumsal sorunlardan uzaklaştırma ve bir tür kontrollü muhalefet yaratma çabası olarak da görmek gerekir.

Kuşkusuz bu çabanın başarılı olup olmayacağını CHP’nin buna nasıl karşılık vereceği belirleyecektir. Şu ana kadar Özgür Özel’in müzakere kapısını açık tutan ancak hem söylem hem de eylem düzeyinde iktidarla mücadele etmekten de geri durmayacağı sinyalini veren yaklaşımı, stratejisini başarıya ulaştırma konusunda Erdoğan’ın işinin çok da kolay olmayacağına işaret ediyor. Kaldı ki siyaset ve toplumsal güç ilişkileri o kadar dinamik ve hızla değişebilir niteliktedir ki bir siyasal aktörü pasifize ettiğinizde başka bir aktörün toplumun talepleri doğrultusunda yükselmeyeceğini garanti edemezsiniz. Bunu da en iyi 1999-2002 yılları arasındaki yükselişi nedeniyle Erdoğan bilecektir.

CHP’NİN BİRİNCİ PARTİ KONUMU

Öte yandan tıpkı Erdoğan gibi CHP tarafının da söz konusu normalleşme sürecinden somut fayda sağlamayı beklediği görülüyor. Sadece görüşülen konular konusunda atılabilecek adımlar anlamında değil, CHP’nin birinci parti konumunu tescil etmek, Türkiye’yi yönetebilir nitelikte bir parti olduğunu göstermek ve her seçim öncesi yaşanan iktidar kaynaklı kara propaganda karşısında CHP’nin tüm seçmenler gözünde meşru bir siyasal parti olduğunu Erdoğan’a tasdik ettirmek anlamında da Özel’in beklentileri olduğu söylenebilir.

CHP açısından belki de en önemlisi, Erdoğan’la yürütülen müzakere süreci sayesinde bugüne kadar hiçbir şekilde sesini duyuramadığı yüzde 30’luk bir seçmen kitlesinin ilgi alanına girmeyi başarması.

Türkiye siyasetini karakterize eden temel unsur hâlâ kutuplaşma olmaya devam ediyor ve bu devam ettiği sürece Erdoğan destekçileri onu ne kadar eleştirirse eleştirsin seçim günü geldiğinde karşı kutuptan bir aday ya da partiye oy vermek konusunda güçlük çekiyorlar. Kılıçdaroğlu’nun helalleşme çağrısı da bir anlamda bu iki kutuplu yapıyı kırarak seçmen blokları arasında geçişi sağlamaya yönelik bir hamleydi.

Şimdi Özgür Özel, 31 Mart gecesi zafer kazanmış bir lider olarak yaptığı ılımlı konuşmayı, Erdoğan’la birlikte verdiği görüntüyle birleştiren AKP seçmenleri için “öteki” olmaktan çıkmaya aday bir lider profili çiziyor.

CHP, kurumsal ve örgütsel yapısını bu yeni imaj doğrultusunda dönüştürebilir ve kazandığı belediyelerde tüm partileri desteklemiş seçmenlere başarılı hizmetler sunmayı başarabilirse önümüzdeki seçimlerde iktidar olma potansiyelini hayata geçirebilir.

Normalleşme kavramının kökünde yer alan norm ve normal sözcükleri dilimize Fransızcadan geçmiş. Norm kural, standart, ölçü anlamına geliyor. Normal ise kurala uygun, ölçüye uygun demek. Bu durumda “normalleşme” iktidarın koyduğu kurallar, ölçüler içinde muhalefet yapmak anlamına gelecekse Erdoğan, yok iktidarın yıllardır uyguladığı olağanüstü yönetimin normal hukuk devleti sınırları içine çekilmesi anlamına gelecekse tüm Türkiye, bu süreçten avantajlı çıkacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Derya Kömürcü Arşivi