Mehmet Şandır
Kıyametin ayak sesleri…
Bence beklenen oldu; İran İsrail’e saldırdı.
Olması gerekendi, senaryo böyle yazılmıştı, geçmişte de böyle olmuştu…
Tarih tekerrür edecek;
19. yüzyılın küresel savaşı olan Napolyon savaşlarından 118 yıl sonra (Koalisyon savaşları, 12 Nisan 1796 -18 Haziran 1815 Waterloo Muharebesi) yirminci yüzyıl küresel savaşları başladı. ( 28 Temmuz 1914-2 Eylül 1945 )
Birinci Dünya Savaşı başlayalı 110 yıl oldu; Yeni bir yüzyılın ilk çeyreğindeyiz.
Sözün özü; küresel güçler, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde daha önceki yüzyılların başlangıcında olduğu gibi dünyayı yeniden paylaşıyorlar, insanlığı yeniden savaş cehennemine sürüklüyorlar.
21. yüzyıl başlarken Büyükortadoğu Projesi ile başlatılan süreç Arap Baharı ile devam etti, terör örgütleri üzerinden vesayet savaşlarıyla öncelikle dünyanın en değerli bölgesi olan Ortadoğu Bölgesine gelip yerleştiler; bir yanda ABD ve müttefiki ülkeler (AB ve NATO ülkeleri) diğer tarafta Rusya, Çin ve müttefiki ülkeler…
Küresel iki blok, Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün, Körfez ülkelerine, Kuzey Afrika’ya, hatta tüm Afrika’ya, Güney doğu Asya’ya, doğu Avrupa’ya, Kuzey Buz Denizi’ne (Arktik), Basra körfezi ve Kızıl Deniz çevresine Doğu Akdeniz’e, Hürmüz Boğazı’na, Aden Körfezi’ne kısacası kendi ülkelerine uzak coğrafyalarda savaş mevzilerini kazdılar, eller tetikte bekleşiyorlar.
Ticaret savaşları kapsamında başlayan kamplaşmalar şimdilerde vekiller üzerinden sıcak çatışmalara dönüştü; Ukrayna ve İsrail Batı Bloku adına, İran Doğu Bloku adına kıyasıya savaşıyorlar.
Bölgesel savaşlardan sonra nihayet küresel bir savaş ufukta görünüyor. İnsanlık, nükleer bir savaşla kendikendini yok etmenin çılgınlığını yaşamanın bir adım öncesinde çalkalanıyor.
İsrail’n GAZZE soykırımı ve İran’ın İsrail’e saldırısını bu anlam ve kapsamda değerlendirmeliyiz.
Bugün savaşan tarafları olarak İsrail ve İran’ın savaşmak için kendilerine ait sebepleri olabilir ancak bu savaş bir küresel savaştır ve ne yazık ki bizim coğrafyamızda yaşanmaktadır.
‘Kurtarıcı’ olarak Mesih bekleyen İsrail ile Mehdi bekleyen İran, beklenen günü çabuklaştırmak için savaşı/çatışmayı bir ibadet olarak görmektedirler. Ayrıca her iki ülkenin inanç kaynaklı yayılmacı hedefleri de bulunmaktadır. İsrail, Arz-ı Mevud hayali içinde İran ise Şii mezhebini İslam alemine hakim kılmak arzusunda…
İran, ilk defa kendi topraklarından İsrail’e bir saldırı gerçekleştirdi. İsrail’in ekonomik varlıklarını hedef alacağını, Hürmüz Boğazı’nı kapatarak petrol sevkiyatını sınırlayacağını duyurdu.
İsrail Savaş Kabinesi, “İran’a zamanı geldiğinde ezici bir cevap vermek” kararı aldı. Bunun için “Koalisyon” kuracağını yani savaşı genişleteceğini ilan etti.
ABD ve tüm müttefikleri, İsrail’in güvenliğini sağlamak için “tam destek” vereceklerini açıkladılar.
Doğu Akdeniz savaş makinaları ile doldu taştı; ABD 6 denizaltı filosu, uçak gemileri, savaş uçakları ile Hamas karşısında İsrail’e destek vermenin çok ötesinde bir hazırlığın içinde. Rusya zaten Suriye’de konuşlanmış durumda, Çin de yine 6 denizaltı filosuyla bölgede yerini aldı…
En kötü ihtimal ne?
Savaşın bölgeye yayılması ve nihayetinde küresel güçlerin müdahale etmesi ve karşı karşıya gelmeleri ile savaşın bir dünya savaşına dönüşmesi… Yani ‘Büyük Savaş’ ufukta gözüktü mü?
Uluslararası diplomasi ve hukuk bunu engelleyebilir mi?
Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın gücü savaşı engellemeye yeter mi?
İsrail’in Gazze’de yaptığı ve yedi ayını dolduran soykırım vahşeti karşısında dünyanın//insanlığın yaşadığı çaresizlik göstermiştir ki bu sorulara olumlu cevap verebilmek imkanı yoktur!
Türkiye ve Türk Milleti, en kötü ihtimale göre muhtemele tedbir geliştirmelidir.
Yaşanan çatışmaların, bölgesel savaşın ve nihayetine çıkacak bir küresel savaşın dışında kalabilmek çok mümkün görünmemektedir. Muhtemel böyle bir savaşta coğrafyamız, çatışan tarafların yani savaşın tam ortasında kalacaktır.
Kafamızı kuma sokmayalım; en kötü ihtimale göre hazırlık yapmalıyız!
Öncelikle Milli Savunma açığımızı mümkün olduğunca kendi kaynaklarımızla kapatmalıyız.
SÖZÜN ÖZÜ; Hızla “Milli Savunma Sanayisi Seferberliği” başlatmalıyız!
ÖZ’ÜN SÖZÜ; “Yurtta sulh Cihanda sulh” şiarımız olmalı!