Haldun Solmaztürk
Bu bir demokrasi devrimidir.!
Nereden nereye…!
Partiyi Ağustos 2001’de kurduktan bir yıl sonra 3 Kasım 2002 seçimlerinde 365 milletvekiliyle iktidara gelmişlerdi. ABD Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz Aralık başında—AKP hükümetinin güven oyu almasından beş gün sonra—Ankara’ya gelip Bush’un davetini iletti.
Erdoğan, 10 Aralık’ta Beyaz Saray’da Başkan Bush’la poz veriyordu. “[Amerika’daki] Bu hafta tarihimizde bir dönüm noktası oldu. Seçim zaferimize desteğinize müteşekkiriz” diyordu.
Ethem Sancak’ın ifadesiyle “Amerika’nın desteğiyle iktidara geldiler”.
Elbette bunun bir bedeli vardı…!
1 Mart tezkeresi Meclis’ten döndü ama Annan planına destek verildi ve KKTC dünyadan daha da soyutlanırken Kıbrıslı Rumlar Avrupa Birliği üyesi oldular. Meclis’e rağmen, Irak savaşına da, Libya’daki savaşa da her türlü destek verildi, Suriye’de iç savaşa taraf olundu.
Sonra öğrendik ki “Türkiye’nin Orta Doğu’da bir görevi” vardı. “Biz BOP’un eş başkanlarından bir tanesiydik; o görevi yapıyorduk”.
Bu arada, içeride bir taraftan Kemalistler ‘FETÖcülere’ kırdırılırken, diğer taraftan da eğitim tarikat ve cemaatlere teslim ediliyor, rejim İslamcılığa, devlet de ‘parti devletine’ evriliyordu.
Açılımda, PKK ile siyasi müzakereler yapılırken, PKK’lılar ‘bir örnek’ elbiseleriyle Habur’da törenlerle karşılanıyordu. Sonunda ‘hendekleri’ geri almak için yüzlerce şehit verecektik.
Akıl dışı ‘vize’ serbestileriyle Asya ve Afrika’nın en geri kalmış ülkelerinden zavallı yığınlar zaten akmaya başlamıştı. Onları Suriye’den, Libya’dan, Afganistan’dan ‘kavimler göçü’ takip etti. Önce ‘yüz binle’ sınırlanan sığınmacılar birkaç yıl içinde milyonlara ulaşacaktı.
Türkiye Cumhuriyeti pasaportu satışa çıkartılınca, bütün dünyadan ‘ipini koparmış’ ne kadar suç örgütü varsa ülkeye doldu. Artık ‘uyuşturucu’ en büyük sorunlarımızdan biri…!
Sokaklarımız, 1800’ler Amerikasının ‘vahşi Batısından’ beter hale geldi.
Pandemi sürecinde, ‘lebaleb dolu’ salonlarla övünürken 200,000’den fazla insanımızı kaybettik.
Diyanet mezunu ‘tasavvuf’ uzmanı Afetlere Müdahale Genel Müdürü gözetimindeki ‘hazırlıkla’ 50,000’i aşkın insanımızı depremde kaybettik.
İmar affıyla kendi ülkemize, dünya tarihinin en ağır ve kalıcı zararını verdik—mimarını ‘çevre’ bakanı, uygulayıcısını İstanbul’a belediye başkan adayı yaptılar.!
‘Nas’ ve ‘Faiz sebep’ safsatalarıyla milyarlarca dolarlık kaynağımız heba edilirken “İtibardan tasarruf olmaz” diyerek şatafat ve israf meşrulaştırıldı.
“Hazineden bir kuruş çıkmıyor” yalanlarıyla, davet usulü ihalelerle, geleceğimizi bir avuç yandaş müteahhite, uluslararası konsorsiyumlara ipotek ettik.
Yüksek Seçim Kurulu, iktidarın talimatıyla ‘atı alan Üsküdarı geçti’ referandumuyla demokrasi dışı bir rejimi halk iradesine dayatabildi.
Yargıtay, Anayasa Mahkemesi’ne ve anayasal düzene ‘kazan kaldırırken’ bazı haddini bilmezler ‘Anayasa Mahkemesinin’ kaldırılmasını isteyebilecek kadar azıttılar.
Ve sonunda; Türkiye Büyük Millet Meclisi bütün bu olanlara seyirci kalırken bir organize suç örgütü liderinin ‘temiz eller’ savcılığına soyunduğunu bile gördük…
Ama ‘azgın azınlık’ devlete öylesine çökmüştü ki o da başaramadı…!
Bütün bunları, iktidarın kapı kulu haline gelen Anadolu Ajansı, TRT, RTÜK ve İletişim Başkanlığı’nın devasa propaganda makinesiyle uzun süre gizleyebildiler.
‘Kifayetsiz muhteris’ kadro böylesine kötü bir yönetimi acımasızca koskoca ülkeye dayatabildi.
Ama artık deniz bitti…!
Dün Türkiye’de bir devrim yaşandı; halk devreye girdi—sonunda…!
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır…
31 Mart 2024, AKP için sonun başlangıcı, Türk demokrasisinin gerçek zaferi, bir devrimdir.
Türkiye, yüz yıl sonra bir kez daha, bütün dünyanın gıptayla ve hayranlıkla baktığı bir ülkedir.
Yirmi iki yıl önce “Amerika’nın desteğiyle iktidara gelenler” bugün halkın iradesiyle gidiyorlar.
O kadar ki ‘dünya liderinin’ kendi halkının önüne çıkacak yüzü ve cesareti bile kalmamıştır.
Bunu sağlayan halktır…!
Önümüzdeki süreç çok uzun ve sancılıdır ama artık gerçek bir umudumuz var.
Meclisi ayağa kaldırmak, yargıyı iktidarın kapı kulu olmaktan kurtarmak, sivil ve asker bürokrasiyi tekrar ‘devletin’ yapmak zorundayız.
En önemlisi, halkın siyasete katılımını kalıcı ve anlamlı kılmanın yollarını bulmak zorundayız.
Bu kolay olmayacak.!
Elde bir nalımız var; ama hala üç nal ve bir atımız eksik.!
Fakat mutlaka başaracağız; çünkü artık demokrasinin gücünü ve gerçek anlamını biliyoruz.
Yaşayarak öğrendik.!