Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

“ASRIN İTİRAFI”

“Gecikme olmadı ama yetişemedik”

 

“Asrın Felaketi”, 6 Şubat Depremi’nin birinci yıl dönümünde acılarımızı doyumuna yeniden yaşamamıza müsaade etmediler. “Yaraları bir yılda saracağız” iddiasında bulunanlar, vaat ettiklerinin ancak yüzde 3’ünü gerçekleştirmenin övüncünde(!) “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı” diyerek kendilerini savundular, bir anlamda enkaz altında kalan halkı suçladılar.

HATAY; garip/mahsun Hatay; depremde 55 bin 589 bina, 204 bin 882 daire yıkılmış; 11 vilayette yıkılan binaların yüzde 42’si. Birinci yıl sonunda dağıtılan daire sayısı 7 bin 275 adet, yani dağıtılması gerekenin yüzde 2.7’si. “Gecikme olmadı ama yetişemedik” itirafına rağmen geçikmenin suçlusu, yerel yönetimler (ve bu yönetimi seçen Hatay halkıdır) tespiti Sayın Cumhurbaşkanı’na yakışmamıştır.

Devlet’in hiç kusuru, ihmali, suçu yok, ayrıca hiç ayırım yapmadılar(!) Öylemi?

Deprem sonrasında TOKİ’nin deprem konutları ihalelerinden Hatay’ın payına düşen sadece yüzde 8. Halbuki, aynı tarihte Gaziantep’te yüzde 30, Kahramanmaraş’ta yüzde 23, Malatya’da yüzde 17 oranında konutun ihalesi yapılmış. Geçikmenin haklı sebepleri olabilir ancak sonucun sorumlusunun yalnızca yerel yönetimlerin dolayısıyla halkın tercihi olduğunu söylemek insafsızca olmamış mı?

Acılarımız ve çaresizliğimiz üzerinden siyaset yapılması yakışmadı. Bu yaklaşım başka anlamlar taşıyor; Övünmek, savunmak ve başkasını suçlamak, suçluluk duygusundan kaynaklanır; bu üste çıkma tavrı, suçüstü yakalanmanın dışa vurumudur. 

Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz; Yapılan araştırmalarda, deprem illerinde yaşayan bireylerin yarısı normale dönemediklerini belirtirken hayatının normalleştiğini söyleyenlerin oranı sadece yüzde 5.

Bu gerçeği birileri bu arkadaşlara hatırlatmalı…

“Hepimiz oradaydık” diye bir bildik itiraf cümlesi var dilimizde; aslında depremde hepimiz suçluyuz; Yer Bilimci Prof. Dr. Naci Görür, "Bizzat o kentleri yöneten insanlar, buraya deprem geleceğini senelerce önceden biliyorlardı. Bilip gerekeni yapmadılar, ciddiye almıyorlar. Hepimiz sınıfta kaldık. Depremde hayatını kaybeden insanlar, onları da bu sınıfta kalmanın içerisine alıyorum. Çünkü, onlar da bir şey yapmadılar” diyor.

Bu yöneticilere bir Molla Kasım gerekir. Molla Kasım diye bir “çok bilmiş”, Yunus Emre’nin şiirlerini bir derenin kenarında imtihandan geçirmiş. Bin adet beyti değersiz bulmuş derenin suyuna atmış. "Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme/Seni sîgaya çeken bir Molla Kasım gelir" beytini okuyunca  Hoca’nın feleği şaşmış, çırpınmış, suya attığı kağıtları yakalamak için ancak nafile, güzelim şiirler suya karışmış gitmiş.

Yapılanları yok saymadan yapılanlara ve yapılamayanlara eleştiri getirmek bir aydın/vatandaş sorumluluğudur. Yapıcı muhalefet denilen bu siyasete çok ihtiyacımız bulunmaktadır.

Geçen hafta 55. kuruluş yılını kutlayan Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli konuşmasında bu yapıcı/yönlendirici muhalefetin güzel bir örneğini verdi. “Beka sorunu var” diyerek destek verdiği AKP’ye iktidarı döneminde gerçekleştiremediği/başaramadığı konuları yani yapması/yapılması gerekenleri bir “Ev Ödevi“ mahiyetinde çok güzel özetledi:  

“Dağlarında teröristlerin, meydanlarında bölücülerin, ovalarında sivil maskeli terör yandaşlarının cirit atmadığı,

Yoksulluk, açlık, işsizlik ve sefaletin Türk milleti için bir kader olmadığı,

Emeğinin ve alın terinin karşılığını alamayan işçi, memur, esnaf, emekli, köylü ve çiftçinin kalmadığı,

Kanunsuzluğun kol gezmediği, kadına şiddetin, hırsızlığın, gasp ve kapkaççılığın sokaklarına hakim olmadığı,

Vurguncuların ve soyguncuların milli servetimizi talan etmediği,

Okullarına toplumsal şiddetin, uyuşturucu illetinin ve ahlaki çöküntünün girmediği,

Milli değer ve hassasiyetlerinin saygı gördüğü, milli çıkarlarının siyaset tüccarları tarafından peşkeş çekilmediği,

Avrupa Birliği komiserlerinin tepeden bakamadığı,

Türk milletinin hor ve hakir görülmediği,

Etnik köken, dil ve din farklılıklarına bakılmaksızın bütün vatandaşlarımızın Türk milletinin eşit ve onurlu bireyleri olarak huzur, güven, refah ve mutluluk içinde bir arada kardeşçe yaşayacağı bir Türkiye’nin gerçekleştirilmesi” gerektiğini bir muhalefet partisi lideri olarak söyledi. “Elbette yapacağız, Cumhur İttifakı olarak başaracağız” diyerek de taşın altına elini koydu!

22 yıllık “tek başına” AKP İktidarı’nın eleştirisi ve yönlendirilmesi ancak bu kadar doğru yapılabilirdi!

BENCE

Toplumun gündemine yeniden dönelim; Geçim ve seçim…

Yalancı baharın yaşandığı bugünlerde toplumun kara kışı devam ediyor; Geçim zorluğu ve hayat pahalılığı gündemin yine baş köşesindeki yerini koruyor; Bu durumun uzun zaman devam edeceğini de bizzat yöneticiler açıklıyor. 

Yoksulluk milletimizin kaderi olacak gibi…

“Yoksulluk, açlık, işsizlik ve sefaletin Türk milleti için bir kader olmadığı” günlere hasret; insanımızı bu duruma düşürenler başkalarını suçlarken utanmalı!

Seçimler, bir demokrasi şölenidir; vatandaşın kendi iradesi ile geleceğine sahip çıkma iradesidir. Hesap sorma aracıdır. Seçimlerin sabote edilmesine birlikte karşı çıkmalıyız. AKP toplantısına yapılan saldıryı lanetliyorum!

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi