Haldun Solmaztürk
Meclis’in görevi yetkisini devretmek değil, hükümeti denetlemektir.!
Tarihte bir kırılmayı yaşıyoruz.
Hamas, son saldırısıyla 1973 Yom Kippur savaşından sonraki en şiddetli çatışmaları başlatmıştır.
Elli yıl önceki Yom Kippur Savaşı—savaşı başlatan Araplar bir kez daha utanç verici şekilde yenilseler de—1979 İsrail-Mısır barış antlaşmasına yol açmıştı ama bu sefer durum farklıdır.
Gazze, Hamas’ın yerel siyasi iktidarı ele geçirdiği 2007’den beri İsrail ablukası altındadır ve 2,5 milyonu aşkın nüfus, çok küçük bir alanda, üst üste, sefalet içinde yaşamaktadır.
Saldırı, baskın etkisi ve taktik başarısı yanında sebep olduğu insan kaybıyla da dikkat çekicidir. İsrail’in kayıpları dün akşam 600’ü geçmişti. Bu ilk kez olmuyor; İntifada ayaklanmalarında da her iki taraftan binlerce insan ölmüştü. Ama bu sefer farklı olan saldırının bir parçası olduğu anlaşılan planlı terör eylemleridir.
Hamas’ın ayrım gözetmeksizin öldürdüğü siviller, kadınlar, çocuklar, yaşlılar, çıplak kadın cesetleri başında histeri içinde ‘Allahü Ekber’ diye bağıranlar akıllarda kalacaktır.!
İsrail’in yıllardır binlerce Gazzeli sivilin ölümüne sebep olan saldırıları Hamas terörünü elbette meşrulaştırmaz. Buna rağmen Dışişleri, sivil ‘can kayıplarını’ şiddetle kınarken “Tarafları itidalle hareket etmeye, fevri adımlardan uzak durmaya” çağırdı.!
Erdoğan da dün “Tarafları itidalle hareket etmeye, fevri adımlardan uzak durmaya” çağırıyordu.
Öldürülen kadınlar, çocuklar, kaçırılan kızlar, araçlarda dolaştırılan çıplak kadın cesetleri yokmuş gibi…
Tarihin bu kırılma anında Türkiye’yi de içine alan bölge ciddi gelişmelere gebedir. Türkiye de bu gelişmelerden mutlaka ve derinden etkilenecektir. Bunlar olurken, Türkiye’yi yönetenlerin aleme ‘teröristler arasında ayrım yapmama’ dersi (!) verirken tam da bunu yapmaları ibretliktir.
Meclis’in bu vahim ve tarihi hatayı düzeltip düzeltemeyeceğini bu hafta göreceğiz.
Meclis Başkanı, Meclis açılırken ‘yürütmeyi’ yani hükümeti “Denetleme fonksiyonunu yerine getiren” bir Meclis’ten söz etmişti ya, işte şimdi tam o dediğini yapma zamanıdır.
Suriye ve Irak tezkeresi geçen hafta Meclis’e gönderildi; bu hafta görüşülecek ve oylanacak…
‘Irak tezkeresi’ ilk 2007 yılında Meclis’e gelmiş ve altı yıl birer yıllık sürelerle uzatılmıştı. İlk Suriye tezkeresi de 2011’de geçti; 2014’ten itibaren tezkereler birleştirilerek her yıl uzatıldı. İki yıl önce de, AKP, MHP ve İYİ Parti'nin oylarıyla ilk kez ‘iki yıl’ uzatılmıştı.
Tezkereler, son on yıldır—aşağı yukarı aynı cümlelerle—Türk Silahlı Kuvvetleri'nin “Gerektiği takdirde Suriye ve Irak'a sınır ötesi harekat” yapmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve “Yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması" için Cumhurbaşkanına tam yetki veriyorlar.
İyi Parti temsilcisi iki yıl önceki görüşmelerde "Siyasi hedef [siyaset/strateji] olmadan askeri operasyonlarla bir yere varmak mümkün değildir” uyarısını yapmıştı.
Yani ‘Siyaset yok, tezkere ulusal çıkarlara aykırı” dediler ama yine de ‘Evet’ oyu verdiler…?
Bu yılki tezkere de “…her türlü tedbiri almak, Türkiye'nin menfaatlerini korumak ve kollamak, dinamik bir politika izlenmesi için” Türk Silahlı Kuvvetlerinin ‘gerektiği takdirde” yabancı ülkelere gönderilmesi, yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına” yetki veriyor.
“Hudut, şümul, miktar ve zamanını” Cumhurbaşkanı takdir ve tayin edecek, kuvvetler de Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre kullanılacak—2 Ekim 2014’ten beri olduğu gibi.!
‘Gerektiği takdirde’ diyor ya, sanırsınız oralarda tek Türk askeri yok—sanki hiç gerekmemiş.!
Siyasi hedef hala kayıp.!
Ulusal çıkarların tayini de yine tek kişiye bırakılmış.!
Bir de “Türkiye'nin DEAŞ ve diğer terör örgütleriyle mücadele amacıyla oluşturulan uluslararası koalisyon bünyesindeki faaliyetlerinin sürdürülmesi” lafı var ki evlere şenlik…
O ‘koalisyon’ epeyce bir zamandır fiilen PYD/YPG devletini himaye eden ve geçen hafta bizim Silahlı İnsansız Hava Aracını düşüren koalisyon...
Hani, şu ‘binlerce TIR malzeme, silah, araç, gereçi’ PYD’ye taşıyanlar…!
İşte Meclis’e gelen o tezkere bu tezkeredir…
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin görevi hükümete ‘açık çek’ vermek değil, Suriye ve Irak ‘siyasetini’ ve askerin—hem TSK hem yabancı askerin—o siyaseti nasıl, ne şekilde destekleyeceğini sormak, sorgulamak, sonra da Cumhurbaşkanı’nı talimatlandırmaktır.
Meclis’in Anayasa’nın kendisine verdiği görevden—ve ahlaki sorumluluğundan—kaçınıp tüm yetkiyi bir kez daha yürütmeye bırakıp bırakmayacağını hep birlikte göreceğiz.