Adalet var deyince var olmuyor; demokrasi de öyle… Seçimin, Meclis’in varlığı yetmiyor onları ispatlamaya. Adı öyle diye her yönetim biçiminin demokratik olamayacağı gibi… “Ne kadar adil? Ne kadar demokratik?” soruları o yüzden güzel ülkemizde kolay yanıt bulmuyor. Uygarlık seviyemizi karakola düşmeden test eden yanılır. Adalet, demokrasi, çok seslilik, bizim ‘varlığı gizlenen’ değerlerimiz.
Mızrakları çuvala saklayan iktidar aklı, şeffaflık olmayınca her şeyi gizleyebileceğini sanıyor. Lüks makam araçlarının karanlık camlarında yok oluyorlar ama görünmediklerini sanıyorlar. Kendi konforlarını, zengin hayatlarını gözümüze sokup; sokağın gerçeğini, pahalılığı, fahiş fiyatları gizlemeye çalışıyorlar. Deniyorlar, yani enflasyonu, geçim sıkıntısını, yoksulluğu, yoksuldan saklamaya çalışıyorlar. Sadece 5 büyük marketi sorumlu tutmak budur.
Ekonomi yönetimi kusursuz, 5 büyük market kötü öyle mi? Kötüyse o da sizin kötünüz, siz getirdiniz, yollarını açtınız, denetleseydiniz. Şu saatten sonra nohuta, bulgura, peynire gönderdiğiniz teftiş ekibiyle mi düzelecek ekonomi? Gönderecekseniz bağımsız müfettişleri, beş markete değil beş müteahhite gönderin… Devlet harcamalarına baksınlar; asıl fahiş fiyat kamu ihalelerinde. Evine et, süt alamayan işçiler, çocuğunun karnını doyuramayan çalışanlar, mazlum halleriyle, masum vergileriyle müteahhit besliyor.
Tarımı, köylüyü, dar gelirliyi “umursuyor” görünenler biliyoruz ki, patronları, ithalatçıları kolluyor. O yüzden fahiş fiyatla mücadele eden bu sahte kampanya 21.50 TL’lik mercimeği 21.25 TL’ye, 42.75 liralık deterjanı belki 42.50’ye indirir, o da yetmez.
Bir önceki fahiş fiyatla mücadele kampanyacısı Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’dı. Meğer cambazı gösteriyormuş âleme; kendi şirketinden kendi bakanlığına fahiş fiyatla kötü mal sattığı ortaya çıktı. Ne Cumhurbaşkanı ne parti sözcüleri “niye görevden aldıklarını” açıkladılar. Gazeteciler o soruyu soramadı.
Holding sahibi market zinciri, ‘Aldığımız fiyata mı satacağız’ diyerek pahalılığı üstlenmedi; hatta sözleriyle şok etti:
“Millet aptal değil, hangi ürün kaç lira gayet iyi biliyor.”
Bülent Arınç daha ileri giderek yorumladı bu günleri. “Bizim dindarlar cebine giren para eksilirse, istikametini değiştirir” dedi. Bir nevi ‘fiyat performans” endeksini çağrıştırıyor. Hangi paraya, ne veriyor, ne alıyorsun.
İki gün önce haber kanalının canlı yayınına konuk Cübbeli konuşmacı “Çocuklarınızı imam hatiplere göndererek ayarlarını bozmayın, düz liseye gönderin” tavsiyesi verdi. İnsan şaşırıyor bu değişime. Medya da çok geç kalmaz o zaman. Soru sormayı aklından geçirmeyenler, sormadıkça itibar bulanlar da yoldadır; medyanın yapısından basın özgürlüğünden ilk onlar yakınacaktır. Ucuzluk başlıyor…