Galip Umut Özdil
Yeşil ekonomi, yeşil dolar
Tüm dünyada aşırı iklim olaylarının yıkıcı etkilerinin artması ile biyolojik kökenli olduğu söylenen Covid-19 pandemisinin art arda yaşanması iklim değişikliği ve salgının birlikte değerlendirilmesine neden oldu.
Küresel salgının ilk döneminde dilimizden düşmüyordu: Artık ‘hiçbir şey’ eskisi gibi olmayacaktı. Hiçbir şeyden kasıt ise; çoğunlukla eski tüketim alışkanlıklarının devamı olarak algılanıyordu. İklim değişimlerinin sebebi de temelde buydu ve hemen herkes bunda hemfikirdi.
Böyle olmadığı bir yıl içinde anlaşıldı. Hatta acısını çıkarırcasına acil ihtiyacımız olmayan ne varsa borçlanarak satın almaya başladık. Temel tüketim maddeleri bir yana lüks kategorisinde yer alan çoğu mal ve hizmetlerde son 6 ayda pandemi döneminden önceki cirolar aşıldı.
***
İklim değişiyor diyoruz ama aslında insanın doğası ve sosyoekonomik yapı değişiyor.
İklim olaylarının/değişikliklerinin günlük hayatımıza olumsuz tesirleri ile küresel salgının etkilerinin iç içe geçtiği bu dönemden en az kayıp ile çıkmanın yolları belli ama yol nasıl ve kiminle kat edilmeli sorusunun cevabı net değil.
Ekonomik, sosyal ve ekolojik dönüşüm kaçınılmaz ancak bu dönüşümünü sağlayacak önlemlerin tüm dünya için adaletli olmadığını söylemek için çok neden var.
Birbirlerinden maske çalan, pandemiyi bahane ederek siyasi gerekçelerle sınır açıp kapatan, ticareti durduran, patent yasalarıyla, yüksek kâr hırsıyla 1,5 yılda dünyanın tamamına aşı ulaştıramayan ve en az önümüzdeki 5 yıl ulaştıramayacak olan ‘’gelişmiş’’ ülkelerden bu adaleti beklemek çok zor.
***
Gazete Pencere okurlarının aşı emperyalizmi konusunda pek çok makale okuduklarına eminim. Şimdi ise aynı sömürgecilik temeline dayalı olabilecek başına yeşil kelimesinin getirildiği pek çok kavram ile karşı karşıyayız.
Yeşil ekonomi, genelde çevre politikaları ile ekonomi politikalarının birbiri ile uyum halinde ve sürdürülebilir kalkınma hedefleri ile eşgüdüm içerisinde tasarlanması olarak tanımlanıyor. Tarım ve gıda ise hem çevre hem de ekonomi politikalarının kesişim kümesinin tam ortasında duruyor.
Buradaki adalet karnesinde ise kısaca şöyle yazıyor:
Dünya’da her üç saniyede bir insan açlıktan ölüyor. 1 milyara yakın insan aç yaşıyor. Diğer taraftan yılda 1 trilyon dolar maliyete denk gelen ile toplam üretimin %30’u olan 1,3 milyar ton (hesaplanabilen) gıda çöpe gidiyor.
***
Dünya nüfusunun artması ve insanların doyumsuzluğu 30 yıl sonra gıdaya talebi %50 ila %70 arasında artacak. Bu talebin karşılanması için üretim yöntem ve araçları çoktan değişmeye başladı. İşte bu değişim yeteri kadar yeşil / doğaya uyumlu olabilecek mi, olacaksa bunu kim sağlayacak, yoksa daha güvensiz ve adaletsiz bir üretim ve dağıtım sitemine mi yol açacak?
Yeşil ekonomiye dönüşüm uygulamaları uluslararası ve ulusal büyük kurum ve şirketlerin çaba ve yatırımlarıyla tarım sektöründe de kendini gösteriyor. Bu çok sevindirici ancak unutmamalı ki; dönüşümü kendi çıkarlarınıza uygun şekilde yönetmeniz mümkün. Yaşam ve üretim devam etsin ki; kâr da devam etsin. Kendi dinamiği içinde sorun yok ama bu devamlılığı sağlamanız için adalet ve eşitliğe, kârı ve katma değeri tabana yaymanıza da gerek yok.
***
Ekonomik adaleti ancak hükûmetler sağlayabilir. Maddi açıdan gelişmiş ülkelerin ulusal boyutta yerel kimlik ve kaynaklarını etkin kullanarak, tarımsal girdi maliyetlerini azaltarak, bankacılık sistemlerinin, alternatif finans kuruluşlarının, sigorta şirketlerinin hizmetlerini tarım ve gıda sektörlerinin ihtiyaçlarına göre revize ettirerek sürdürdükleri politikaların 2019 yılında hız kazanması tesadüf değildir.
Avrupa’da tarımsal kooperatif bankacılığının etkinliğinin artması, ABD’nin çiftçilerin tarım dışı ihtiyaçlarına bile diğer vatandaşlarına oranla daha düşük faizle kredi verildiği kredi miktarını artırması boşuna mı?
Ayrıca, bilgi de en az sermaye kadar önemli bir üretim faktörüdür. Bilgiye kaynak aktarmayan her şeyi döviz ile ithal eder.
***
Başa dönersek… ‘Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ kanısı yıkıldığına göre artık ‘Hiçbir şey eskisi gibi olmamalı’ demeli ve bunu sağlamanın yerli ve adil yollarını bulmayız.
Bozulan doğa / toprak - insan dengesini yeniden kurmaya mecburken, bir kürsel gücün ya da o gücü oluşturan ülke veya ülkelerin hükmü altına girmek tam tersi dengesizliği artırabilir.
Yeşil ekonomiye geçişe yeşil dolar hükmetmesin.