Salgın hastalık nedeniyle 1 Mayıs kutlamaları yapılamadı. Ancak 1 Mayıs’ta sendika yöneticilerini ve işçileri gözaltına almak, önlerine polis barikatları çıkarmak uygulaması salgına rağmen yapılabildi. Polis Taksim Cumhuriyet Anıtına çelenk koyacak DİSK Genel Başkanı ve yanındakilerin çelengi yürüyerek götürmelerine izin vermedi. Yürümek isteyen yöneticileri gözaltına aldı.
Birazdan yazacaklarımı yazmadan önce şunları söylemem gerek: 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamanın, o çelengi oraya yürüyerek götürmenin, Kazancı Yokuşunda ölenleri anmanın ne demek olduğunu biliyorum. O nedenle gösterilen tavrın boşa bir tavır, gereksiz bir inat olduğunu düşünenlerden değilim. Ancak mücadele, direnç, baskıya boğun eğmeme konusunda yeni şeyler söylemek, konunun üzerinde biraz düşünmek gerekli.
Hak ve özgürlüklere müdahale edilip kişiler ve toplum baskı altına alınınca bu baskılara karşı koymak gerekir. Karşı koyma veya direnme hakkı hem evrensel hukuk bakımından hem de toplumsal muhalefet açısından ele alınması gereken bir kavramdır. Toplumsal muhalefeti oluşturan bireyler, topluluklar ve kurumlar kendilerine yönelik baskı ve haksızlıklara karşı tavırlarını ve taleplerini dile getirmek için çeşitli eylemlilikler gösterir. Gösteri ve yürüyüş yapmak, çelenk koymak yaşanan acı olayları anarak bu olayların toplumsal hafızada yer tutmasını sağlayıp yeni olayların olmasını önleme çabası göstermek bunlardan bazılarıdır.
Durum bu olmakla birlikte, tepki gösterme biçiminin yüz yılı aşan sürede çok az şekil değiştirdiğini görüyoruz. Gösteri ve yürüyüş yapmak, slogan atmak, duvarlara yazı yazıp afiş asmak, oturma eylemi yapmak, basın açıklaması yapmak, bildiri dağıtmak gibi eylem biçimleri yüz yılı aşkın süredir varlar. Bu tepki gösterme biçimleri çok az değişiklik gösterdi ve giderek yaratıcılıktan uzaklaştı. Gezi direnişi sürecinde ortaya konan “orantısız zeka ürünü” eylemler süreklilik kazanmadı. Adalet talebini toplumsal bir talep haline getirmeden önemli bir adım olan Kılıçdaroğlu’nun Adalet yürüyüşü devam niteliğindeki eylemlerle güçlendirilmedi.
Sosyal medyanın gelişimiyle tepki gösterme hali daha çok bu alana kaydı. Ancak bu alanın en büyük eksiği tepki gösterenlerle bu tepkileri izleyenlerin aynı düşüncede olması adeta kendi kendine konuşması oldu. Sizinle aynı düşüncede olmayanların görmediği tepkileri yazmanın, kendi içine dönük kampanyalar düzenlemenin geliştirici etkisi olmadığı gibi her görüşü kendi içinde kemikleştiren içine kapatan sonuçlar ortaya çıktı.
Salgın döneminde yaşadığımız eve kapanma süreci; sosyalleşme, çalışma ve eğitimde yeni yollar arayıp bulmamıza neden oldu. Bu süreç direnme, tepki gösterme, talep etme biçimlerimiz üzerinde de yeni yöntemler bulmamızı en azından bunların üzerinde düşünmemizi sağlayabilir. Haksızlıklar karşısında direnmenin de hak, hukuk, adalet ve özgürlük talep etmenin de yeni yollarını bulmak gerekiyor.