Yeni Anayasayı Boğaziçililer yapsın

Türkiye ağır bir çelişkiler ülkesi.
Bir yandan Boğaziçi Üniversitesi atanan rektör üzerinden denetlenmeye çalışılırken diğer yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan bizim “olumlu” algıladığımız “yeni anayasa” tartışmasını gündeme getiriyor.
Peki nasıl oluyor ya da oluyor mu?
Gelin birlikte bakalım.
BOĞAZİÇİ’NE BAKIŞ GEZİ’DEN FARKLI DEĞİL
Boğaziçi Üniversitesi öğrenci ve öğretim üyeleri atanan rektör Melih Bulu’yu protesto etmeye devam ediyorlar. Bu protestolar, Bulu görevine devam ettikçe de sürecek görünüyor.
Sadece öğrencilerin değil, üniversitede görev yapan öğretim üyelerinin bile istemediği rektörün, göreve devam etme iradesi de ayrı bir konudur.
Önceki gece polis, üniversiteye girdi ve 160’a yakın öğrenciyi gözaltına aldı. Bu yaklaşım, siyasi iktidarın soruna nasıl baktığını ve çözümü nasıl gördüğünün bir işaretidir.
Siyasi iktidarın Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine yaklaşımı yakın geçmişte Gezi sürecinde olanlara benzemektedir.
İktidar, öğrencilerle diyalog kurma, talepleri dinleme yerine onları bazı kimlikler üzerinden kriminalize ederek yok saymayı tercih ediyor. Elbette bunu, bilinçli bir siyasi tercihle yapıyor.
Öğrencileri özellikle dini semboller ve cinsel kimlikleri üzerinden yani “Kabe”, “LGBT” vurguları üzerinden kriminalize etmesinin tek amacı, kendi tabanını konsolide etmek kadar, ülkede var olan kutuplaşmanın da sürmesi hedeflenmektedir.
Bu açıdan şu tespit çok yanlış olmayacaktır; iktidar ve AK Parti’nin siyaset yapma anlayışı ve siyasal tercihlerinde bir değişim yoktur.
YENİ ANAYASA BİZİM NEYİMİZ OLUR?
Eğer siyasi iktidar ve AK Parti’nin siyaset yapma anlayışı ve siyasal tercihlerinde bir değişiklik yoksa Erdoğan’ın AK Parti Genel Başkanı sıfatıyla katıldığı il kongrelerinde ifade ettiği “yeni anayasa” söylemi ne anlama geliyor?
Ya da bir anlama geliyor mu?
Erdoğan, Beştepe’den uzaktan katıldığı il kongrelerine yakında TBMM’ye gönderilecek reformlardan bahsettikten sonra, “Türkiye’nin yeni bir Anayasayı tartışma vakti gelmiştir” mealinde bir cümle kurdu.
Oysa Türkiye’yi, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli desteği ile sadece anayasa değil yönetim sistemi değişikliği için 17 Nisan 2017’de referanduma götüren Erdoğan ve AK Parti değil mi?
O referandum ile “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adında Türk Tipi Başkanlık sistemine geçmemiş miydik?
Bu anayasa değişikliği sonrasında 24 Haziran 2018 seçimlerinden sonra yasama ve yargının da fiili olarak yürütmeye bağlandığı Erdoğan tam yetkili olduğu bir sisteme geçmemiş miydik?
Üstelik toplumun yüzde 50’ye yakının “hayır” oyuna rağmen bu olmuştu.
O gün referanduma hayır diyen halk kesimi de muhalefet partileri de çoğaldı. Onlar hala aynı gerekçelerle parlamenter sisteme dönüşü savunuyorlar.
Peki şimdi ne oldu da Erdoğan yeni anayasayı gündeme getirdi?
Yetkiler fazla mı geldi yoksa az mı?
Sanırım “yeni anayasa” adından dolayı bize “olumlu” çağrışım yaptığı için şaşkınız.
Ancak önümüzde Boğaziçi Üniversitesi’nde olanlar var. Siyasi iktidar, mevcut siyaset yapma tarzı ve siyasi anlayışı sürdürdüğü sürece olası yeni anayasanın, ülke için demokratikleşme, hukuka dönüş, özgürlük içermeyeceği çok açıktır.
Nitekim aynı konuşmada yeni anayasa için, “Cumhur İttifakındaki ortağımızla bu konuda bir anlayış birliğine varmamız hâlinde” şartını ortaya koyarak anayasanın “yeniliğinin” niteliğini ortaya koymuştur.
Yeni anayasanın olabilirliğinin yasal zorluklarından bağımsız olarak şunu söylemek mümkün; bu siyaset yapma anlayışı sürdüğü sürece Cumhur İttifakı’nın da, AK Parti’nin de Türkiye için olumlu anlamda bir yeni anayasa yapmasının hayal olduğu açıktır.
Yanılmayı arzu etsek de gerçek budur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murat Aksoy Arşivi