Haldun Solmaztürk
Yassıada’nın hüznünü bir de Oğuz Abi’ye sorun..
Sene 2015, 26 Mayıs.. 7 Haziran seçimlerine on gün var. NTV-Star ortak yayını..
Konuk gözlerini kısıyor, dudaklarını bükerek “Oğuz Bey, bugün 330,000 liralık bir Mercedes’i lüks olarak değerlendirir misiniz?” diye soruyor. ‘Bu da para mı yani?’ demeye getiriyor.
Afallayan sunucu bir anda beden kontrolünü kaybedip oturduğu koltukta hopluyor.. Sonra gülerek, “Biz kiim, öyle bir araca binmek kim.!” der gibi sol eliyle jestler yapıyor, hatta kalem tutan sağ eli kulak memesine gidiyor—tipik anksiyete belirtisi.. Ancak “Yok, ben binmiyorum tabi öyle bir arabaya” diyebiliyor. Allah’tan başkaca bir kaza (!) olmaksızın röportaj bitiyor.
Konu, dönemin Diyanet İşleri Başkanı Görmez’e alınan S500 makam aracı—liste fiyatı 1 milyon 250 bin. Beş yıl önce.! Kamuoyunda eleştirilince, Görmez “Bu sarık leke kabul etmez. Bir nokta dahi kabul etmez” diyor ve ‘ibreti alem için’ aracı Devlet Malzeme Ofisi’ne iade ediyor. Ancak Erdoğan, “O makam bu tür bir arabaya fazlasıyla layık” diyerek zırhlı S600 tahsis ediyor.
Ama Oğuz Abi’nin hikayesi yeni başlıyor..
Bu uzun canlı yayında Erdoğan’a o gün yöneltilen sorular şahsına son kez sorulabilen içerikte.. Üslup da öyle.! Bir kaç kez sinirleniyor. Bu arada “Bu diyanet sıradan bir makam değil. Mehmet Görmez sadece bu ülkenin [a.b.] dini lideri [a.b.] değildir. Vatikan’a niye bakmıyorlar” diyor.
Tam dört yıl sonra, 27 Mayıs 2019 günü yine canlı yayın var.. Cumhurbaşkanı’nın Yassıada ziyaretini aktaran haberde Erdoğan’ın “Yassıada demiyorum, Yaslı ada diyorum” sözü geçiyor. Oğuz Abi farkında değil ama mikrofonu açık, “Neresi yaslı be.! Canına okumuşsun” deyiveriyor.
Kör kadıya ‘kör kadı’ denmeyeceğini biliyor ama, laf bir kez ağzından çıkmış oluyor. “Ben aslında ‘okumuşsunuz’ dedim. Tepkim [Şahsına değil] projeyi hazırlayanlara.. Düzenlemeler böyle bir mekanda olması gereken hüzün havasını yansıtmıyor” falan diyor ama ‘projenin’ kimin olduğunu herkes biliyor. Oğuz Abi’nin bileti kesiliyor—tamamen kendi hür iradeleriyle elbette..!
Malum, ‘hüzün’ adası geçen hafta açıldı.
Dönemin AKP’li Kültür ve Turizm Bakanı—projeyi başlatan—Ertuğrul Günay “Biz bir İbret Müzesi düşündük, fakat burası tarihle hiçbir bağı olmayan turistik bir mekan, bir beton yığını oldu. Yapılanlar adanın geçmişine saygısızlıktır. Bunu tarihe ve anılara saygı ile bağdaştırmak kesinlikle mümkün değil. Yüz kızartıcı bir durum, görüntü sadece utanç verici” diyor.
Yani o da “Neresi yaslı be.! Canına okumuşsun [adanın]” diyor; ama olan Oğuz Abi’ye oluyor.
Bu arada 2017’de önce Görmez’in yardımcısı görevden alınıyor, sonra da kendisi emekliliğini istiyor. Yerine gelen öyle olur olmaz herşeyi kafasına takanlardan değil. Hatta İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kendisine geçici olarak tahsis ettiği A8 Long’u alıp Ankara’ya götürüyor—31 Mart seçimlerinden sonra geri gönderiyor.
Oğuz Abi 20 yıl çalıştığı kurum—NTV—tarafından kapının önüne konulduktan sonra Haber Global’le—hani İnce’nin yayını terkettiği—anlaşıyor. Tam başlayacak, eski dostu genel yayın yönetmeni arıyor “Oğuz Abi, Ankara’dan telefon geldi, seni ekranda istemiyorlar” diyor.
Tamamen kendi hür iradesiyle (!) karar değiştirdiğini biliyoruz ama nedense ‘Ankara’ diyor.!
Bence bu tavrı medya camiamıza da ‘iftira’ mahiyeti taşımaktadır.. Yoksa bir gazeteci bir başka gazeteciye—üstelik eski bir dostuna—sırf Ankara (!) istedi diye bunu yapar mı?
Oğuz Abi, araba-ada-beton müsellesinin tam ortasında kalıyor.
Hüzün bunun neresinde derseniz, Ada’nın adını ‘demokrasi ve özgürlük’ koyuyorlar.
İşte orada..!