Erhan Karadağ
Yaşar, Erdal ve Şahin’e…
Sahada çalışan bütün görevlilerin, ormancıların, itfaiyecilerin, yüce yürekli gönüllülerin hakkıdır önce; söz söylemek, eleştirmek, itiraz etmek… Doğaya, ülkesine, beraber yaşama, canlılara, can feda edecek kadar sahip çıkan tüm kahraman çalışanlara, yurttaşlara minnet ve saygıyla, tek tek teşekkür hepimizin büyük borcudur.
Yönetmek Türkiye’de gücü olanın tek merkezden yaptığı iş; ama asıl akıl işi, ortak akıl işi… Parayı yönetemezseniz iflas edersiniz, takımı yönetemezseniz küme düşersiniz. İnsanı, havayı, suyu, kurdu kuşu hesaba katmadan doğayı yönetmeye kalkarsanız, altında kalırsınız. Kalıyoruz işte; fırtınasıyla, sıcağıyla, seliyle, yangınıyla doğanın cevabı bu. Tüm canlıların, bitkinin, havanın, toprağın, ömrünü kısaltan insana cevabı…
O yüzden lüks içinde yaşayanların yardım almadan çok zor anlayacağı bir konu doğa konusu. Canlıların yaşam hakkını, iklimi ve yeryüzünü fark etmeyenlerin yapamayacağı bir iş doğa ile ilgili doğru karar alma işi. Yanmayan ağaçları hektar hektar madencilere, yüzündeki yeşili sıyırıp altından taş çıkarsınlar diye müteahhitlere veriyorlar zaten ormanları. Doğanın sırtına binenlerin değil, sırtlayanların görevi oluyor felaketlerle mücadele etmek. Yemyeşil dağlar alevler içindeyken, aşağıda kan ter içinde bir imece yürürken, insan kaldıramıyor vip helikopterin yangın üstünde uçmasını. Süslü cümlelerle, her şey kontrol altında, yaparsak biz yaparız havasını…
Manavgat’ta ormancı Yaşar ve Erdal alevler içinde can verdi; alevlerin arasına girmekten daha büyük bir görev aşkı olabilir mi? Marmaris’te 25 yaşındaki Şahin “Yangıncılara su götürüyoruz, hadi arkadaşlar..!” diyerek feda ederken hayatını; insan dayanamıyor sorumlu olanların tedbirsizliğine, öngörüsüzlüğüne, israfına. Hatta inanamıyor insan, protokol için itibar için 13 lüks uçağı olan Türkiye Cumhuriyeti’nin yangın söndürmeye Rusya’dan uçak kiralamasına, her iki yılda bir büyük yangınlar çıkarken kendi uçaklarının bakımsız ve atıl olmasına…
Bir ülkenin neden yangın uçakları olur? Yangın bölgelerinde bekletip, elbette çabucak kaldırıp hemen alevlerin üzerine yönlendirebilmesi için. Pahalılığı, ihalesi bir yana, bir başka ülkeden uçak kiralamanın prosedürü, takviye uçakların ulaşması zaman almıyor mu? Kapasitesi, yeteneği ne olursa olsun; eldeki uçakları hazır tutmamak ihmal değil mi? Orman yangınının en kritik yanı hızla müdahale ve rüzgar bilgileri değil mi? İlk belirtileri hava durumuysa, 40 derecenin üstüne çıkacak meteoroloji raporları önlem alacak kadar alarm vermedi mi? Çıksın bir yangın, olsun hele bi, bakarız çaresine..!
Karadeniz’de sel felaketi oluyor, üç bakan bölgeye gidiyor. Sonra Cumhurbaşkanı geliyor, yapılacak yardımları, aktarılacak parayı açıklıyor. Dükkanından çamur çıkmamış, bahçesi, toprağı kaymış hemşerilerine yarım kilo çay atıyor otobüsün üstünden, tutturabildiğine. Çizmeyi yağmurluğu çıkaran aynı bakanlar, bir hafta sonra Antalya’ya, Marmaris’e yangına uçuyor; ormancı oluyor. Akşam çaylar Cumhurbaşkanı’ndan yine. Çay keyfi düşünebildiklerine göre, durum o kadar vahim değil demek ki. Çayları kaynıyor çok şükür.
Ne olup bittiğinden ne yaşandığından ya yönetenlerin haberi yok, ya da bizim de haberimiz yok sanıyorlar. Öyle ya, siz ne anlatıyorsanız biz bir onu biliyoruz, onu doğru sayıyoruz. İki ay önce aya gidip, ay yüzeyine sert iniş yapıyorduk. “Türkiye bir uzay ülkesi” idi, öyle dediniz.
Yangın söndürme uçağı olmayan uzay ülkesi.