Haldun Solmaztürk
Yargıya müdahalenin dayanılmaz hafifliği
Anayasaya göre, “Millet egemenliğini yetkili organları eliyle kullanır. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz”.
Ancak, Türkiye’de olan, yaşanan tam da bu!..
Yetkili tek organın kendisi olduğunu düşünen bir siyasi kadro ülkeyi Anayasa’ya değil de keyfine göre yönetiyor. Sonuçta, Meclis—tüm kurumlar—işlevsizleşirken, Yürütme’nin tahakkümü altındaki ‘Yargı’ bağımsızlığını ve tarafsızlığını tümüyle yitirdi.
Başta Cumhurbaşkanı, İçişleri Bakanı ve valiler olmak üzere, kaynağını Anayasa’dan almayan ‘yargı’ yetkilerini, ısrarla, açıktan ve en vahim şekilde kullanan bir Yürütme’yle karşı karşıyayız.
Bu durumun en çarpıcı örneklerini, 2019 Nisan’ında Çırağan Sarayı’nda Cumhurbaşkanlığı korumalarının darp ettiği avukatla ilgili ‘yargı’ sürecinde, ‘amiraller’ vakasında Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanı’nın yargıyı ve yargı yetkisini ‘yok sayan’ beyanlarında görmüştük.
En son örnek İzmir’deki silahlı saldırıdan sonra İzmir Valiliği’nden geldi.
Ceza Muhakemesi Kanununa göre, soruşturma ‘gizlidir’ ve Cumhuriyet Savcılıkları tarafından yapılır. Valiliklere yapılan ihbar ve şikayetler de Cumhuriyet Savcılığına gönderilir.
Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması, adil yargılamanın yapılabilmesi için delilleri toplamakla yükümlüdür. Adlî kolluk—polis, jandarma—Savcılığın emrindedir.
Türk Ceza Kanunu’na göre, soruşturma evresinde, ‘maddi gerçeğin’ ortaya çıkmasını engellemeye elverişli şekilde açıklama yapılması ‘Soruşturmanın gizliliğini alenen ihlal’ etmektir.
Saldırıdan hemen sonra İzmir Valiliği bir duyuru yayınladı:
“Otuz iki iş yerinin bulunduğu bir iş hanının 2. katındaki HDP il binasına, sağlık çalışanıyken istifaen ayrılmış olan O.G. isimli şahıs girerek, parti çalışanı olan D.P. isimli şahsı tabanca ile ateş ederek öldürmüştür. Şüpheli şahıs yakalanmış olup olay tüm yönleriyle araştırılmaktadır.”
Bu açıklamayla Valilik, açıkça, üstüne vazife olmayan—ve gizli kalması gereken—soruşturmayla ilgili, üstelik teyide muhtaç, eksik ve ‘yönlendirici’ bilgileri paylaşmaktadır.
Hemen ertesi gün bir başka açıklama yayınlandı.
Bu sefer olay “Bir siyasi partinin il binasına ve çalışanına yönelik elim olay” oldu. Yargı süreci başlamış ve “İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının kontrolünde, polis [a.b.] tüm delilleri toplamış”.
Aslında delilleri toplayan Vali’nin emrindeki ‘polis’ değil, Savcı’nın emrindeki adli kolluktur. Üstelik Vali’nin hangi delillerin toplanacağını tayin ve ‘tüm delillerin toplandığını’ takdir—ve elbette bunu kamuoyuyla paylaşma—yetkisi yoktur.
Ama Valilik, aynı açıklamada kamera kayıtlarının silindiği, bilgisayarlara format atıldığı, sanığın valiliğe ait bir otelde konakladığı iddialarını da reddediyor, “Tamamen gerçek dışıdır” diyor.
Bunlar, doğrudan Valilikle ilgili son derece vahim iddialardır ve İzmir Valiliği’nin yapması gereken bu iddiaları, kendisine nasıl ulaştıysa o şekilde savcılığa aktarmaktır—yalanlamak değil.
İzmir Valiliği’nin—ve İzmir Valisi’nin—yetkisi olmayan bir yargı sürecine müdahil olduğu ve bu tutumuyla hem TCK’nın hem de CMK’nun bazı maddelerini ihlal ettiği açıktır.
Dileriz bundan ders alır, bir daha aynı hataları yapmazlar.
Bu arada Çırağan’da darp edilen avukat için ‘Cumhurbaşkanına hakaretten’ takipsizlik verildi, İstanbul Valisi polisler hakkında soruşturma izni vermedi, Cumhurbaşkanlığı korumaları için de on gün önce ‘delil yetersizliğinden’ takipsizlik verildi. Yani ‘Vatandaş’ yediği dayakla kaldı.!
Amirallere gelince, Cumhurbaşkanı iki gün önce “İşte şu anda hesapları soruluyor, devam ediyoruz. Siz bu tür yanlış yollara saptıkça, hesabını bu ülkenin yargısı soracaktır” diyordu.
‘Biz’ dediği, bizzat kullandığı ‘soruşturma’ yetkisi, “Siz bu tür yollara saptıkça” dediği ‘suç iddiası’, “Bunların hesabını soracaktır” dediği de aslında yargıya talimat: “Hesap sorun.!”.
Henüz ortada iddianame bile yok.! Ama yürütmenin başı, emekli amiralleri teröristler ve suç örgütleriyle bir tutup, hükmü çoktan kesmiş.! Yine açıkça Anayasa’yı ve kanunları çiğniyor.
Aynı ‘bakanı’ ve ‘valileri’ gibi…
Pekiyi, savcılıklardan Yargıtay’a, Danıştay’a, Anayasa Mahkemesi’ne—ve de Hakimler ve Savcılar Kurulu’na—kadar koca yargı camiası bütün bunları bilmiyor, görmüyor mu?
Elbette benden, hepimizden çok daha iyi görüyor, biliyorlar.
Ortalığa saçılan onca suç ihbarı, açık ve vahim iddiaya, şikayete, itirafa HİÇBİR işlem yapmayan ‘yargı’, şimdi İzmir Valisi’nin ‘hatalarına’ işlem başlatır mı?
Sanmıyorum.! Başlatmaz, başlatamaz, başlatamıyor.
O yüzden ‘hukukun üstünlüğünde’ Beyaz Rusya, Tayland, Çin, hatta Rusya’nın gerisindeyiz.
O zaman durum ümitsiz mi?
Hayır, değil.!
Bir yerden, yürekli bir savcıdan başlayacak—mutlaka.
Sonrası çorap söküğü gibi gelecek.!
Yeter ki bu olanları kanıksamayalım, iyilik ve doğruluktan yana tavır koyalım.