Kolay kazananlar hatırlamak istemez.
Veresiye, insanlık tarihinin faizsiz ilk kredi kartı.
Ne defterin sahibini güldürür, ne yazdıranı utandırır… Onurlu bir yaşamda temel ihtiyaçlar için “Bekleyin çalışır öderim” sözünün geçtiği tek ve son yer o defter.
Yönetenlerin hissetmediği, muhalefet mahalle arasında defter toplarken de fark etmediği yoksulluk, iktidar değiştirecek noktaya geldi, yukarıdakiler göremediler bir türlü. Bir çorba ya da makarna suyu kaynatamayan insanların köprülere kulelere yollara teşekkür etmesini bekliyorlar.
Yüzde 50+1 oyla sürekli iktidar olmanın yolu kutuplaşmadan geçiyordu uzunca bir süre. İkiye bölünen toplumun bir tarafı yerli milli iktidarı, diğeri şer güçleri, muhalefeti temsil etti. İlelebet de öyle olacak sandılar. Devlet olanaklarıyla, kadroları, ihaleleri, ikiye bölünmüş Türkiye’nin Ak tarafına paylaştırdılar. Elbette kendi seçmenlerine de adil olmadılar, küstürdüler. Adaletsizlik, eşitsizlik varsa serde, ha ona ha sana; haksızlık her yerde.
Toplumu efsunlanmış müritler gibi sadece söz dinleyen, liderin ağzına bakan muhafazakâr oy kaynağı olarak görmeye devam ediyorlardı ki, para bitti. “Evlerinde tutmakta zorlanıyoruz” demişlerdi, ellerinde de tutamadılar yüzde 50’yi. Şimdi yoksulluktan kırılan kalabalıkları, işsizlikten yıkılan gençleri otoyollarla, müteahhit tünelleriyle, paralı köprülerle övünmeye zorluyorlar.
Çiftçi icralık, milyonlarca ton buğday yurt dışından ihaleyle satın alınıyor, Tarım Bakanı üreticiyi, toprağı değil otoyolları anlatıyor. Kim dur diyecek devlet kesesinden tatlı hayata, günah değil mi ? Sorsanız, “İsraf” diyecek Diyanet İşleri Başkanlığı deniz kenarında 5 yıldızlı otelde çalıştay tatili yapıyor. 11 lirayı geçen dolar dar gelirlinin hesabını kış günü alt üst edecek soran yok. Milyonlarca evde sofraya ne konulacak, çocukların karnı nasıl doyacak, elektrik, doğalgaz nasıl ödenecek? Her şeye zam var, cevap yok. Hatta ekonomi konuşabilen AKP’li yok neredeyse. Varsa yoksa İHA’lar SİHA’lar, tüneller köprüler; bir de Bay Kemal. Geçmişiyle yüzleşmesinden, özür dilemesinden kaygı duyulan, helalleşmesinden de korkulan Kemal Kılıçdaroğlu…
Yönetenler ne zaman devlet, ne zaman siyasi iktidar seçemiyor insan. Bütçe halk için mi, seçkinler için mi? Devletin şefkatini, lisanını unuttuk. “Nerede bu devlet” diyenlerin yüreğine su serpmeye çalışan, yoksulun sofrasıyla dertlenen de Bay Kemal oluyor. Milyonlarca insana kefil olup veresiye defteri açıyor; büyük marketlere sesleniyor:
“10 temel gıdaya enflasyonu yansıtmayın. Kış boyunca, un, yağ, süt, bulgur, makarna, mercimek, yumurta, peynir, tuz ve her ay bir çeşit sebzeye zam yapmayın. Tüm zararlarınızı iktidara gelince biz telafi edeceğiz.”
Devletin dili olsa da konuşsa ve o dil keşke şu çağrıya, şu üsluba yakın olsa.