Haldun Solmaztürk
“Vatan yansa ateşinde ısınacak kadar gözü kararmış bu güruh..”
Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği, Çek yazar Milan Kundera’nın 1980’lerde yazdığı bir roman. İnsanın ‘var olmak’ için tüm bağlardan kurtulması—hafiflemesi—gerektiği üzerine…
Bugünlerde Türkiye’de, kendilerini hiç bir kuralla—anayasa, kanun, ahlak—bağlı hissetmeyen, dokunulmazlığın ‘hafifliğini’ doyasıya yaşayan bir güruh—ayak takımı—gözünü kararttı.
Boğaziçi Üniversitesi’ne de—bir çok üniversite gibi—bir ‘partilinin’ rektör atanması sonrası yaşananları, ‘terörist’ suçlamalarını, sabahın köründe öğrenci evlerine baskınları biliyorsunuz.
Böylece başlayan yeni bir ‘provokasyon’ sürecinin devamında, Cuma günü Ankara’da iki gazeteci ve Gelecek Partisi genel başkan yardımcılarından biri—ağır yaralı—saldırıya uğradı.
Gazetecilerden birine saldıran dört kişi yakalandı, ifadeleri yıldırım hızıyla alındı ve nöbetçi mahkemeden ‘adli kontrol’ şartıyla salıverildiler. Bu yazı teslim edilirken siyasetçiye saldıranlardan ikisi yakalanmış, sorgudaydılar…?
Polisin, irtibatlı olduğu açıkça görülen üç saldırının arkasındaki azmettiricilerin ve bağlantıların ortaya çıkartılması için gözaltı süresini etkin kullanması, hatta ek süre istemesi gerekirken—AKP’li biri saldırıya uğrasa öyle olurdu—aceleyle savcılığa sevketmesi dikkat çekicidir.
Bizdeki ‘adli zabıta’ var-ama-yok olduğundan yargının—istese de—yapabilecekleri sınırlıdır.
Bu ve benzer konularda şikayeti olanların gideceği ‘makam’ İçişleri Bakanlığı Kolluk Gözetim Komisyonu’dur. Kim sorarsa, kolluk şikayet sisteminin ‘şeffaf, güvenilir’ işlemesini sağlayacak.
‘Komisyon Başkanı’ İçişleri Bakan Yardımcısı. Üyeleri; Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Bşk., Mülkiye Teftiş Kurulu Bşk., Hukuk Hiz. Gen. Md., Adalet Bakanlığı Ceza İş Gen. Md.—hepsi ‘siyasi’ atama.! ‘Kom. Bşk. Yrd.’ Bakan onayı ile—o da ‘siyasi’.
Bir ‘öğretim üyesi’ ve bir ‘serbest avukatı’ Cumhurbaşkanı seçiyor—onlar da ‘siyasi’ atama.
AMA görevini ‘bağımsız olarak’ yapacak-mış, kimse ‘emir, talimat, telkinde’ bulunamaz-mış
(Fındık) Yerseniz—iyi gelir.!
Bakan Bey, komisyonun “Temel hak ve hürriyetlerin [garantiye alınması]” için “Çok etkin” çalışmalarını istiyor—AMA çalışmıyorlar…
Komisyonun her yıl Mart ayında TBMM İnsan Hakları Komisyonu’na ve Cumhurbaşkanlığı’na Rapor göndermesi VE kamuoyuna açıklaması gerekiyor. Ama tüm faaliyeti (!) ayda bir kez toplanma ve iki satırlık açıklamayla sınırlı kaldı; 2020’de, koca yıl geçti, tek bir raporları yok.!
O zaman da, ister istemez, tüm yük (!) Bakan Bey’in üstünde kaldı. Geçen hafta Foça’da ‘Jandarma Uzman Çavuşlara’ hitabından anlıyoruz ki, Gözetim Komisyonu’na pek ihtiyaç yok.
“O çocukları [polisi, jandarmayı, mahalle bekçilerini] itibarsızlaştırmak için”, bu kurumların itibarına saldırmışlar. ‘Helikopter yalanı’, ‘Çıplak arama’, orantısız güç vs. hep “Tezgahmış”.
“Devlete, milletin birliğine karşı cellatlık için bilenmiş”, “[Devlete] İhaneti şeref sayan” gazetecilerin iftiraları.! Yani Komisyon’a, momisyona ihtiyaç yok—Bakan herşeyi çözmüş.!
Militan tipli ‘provokatörler’, huzuru bozmayı hedefleyen ‘siyasiler’, “Kalem şeytanı” gazeteci ‘bozuntuları’, demokrasiyi ‘Truva atı’ olarak kullanıyor, birliğimize operasyon çekiyorlar-mış..
Bunları, bu ülkenin İçişleri Bakanı, resmi törende, ‘jandarmalara’ söylüyor; siyasi muhalefeti ve hükümeti eleştiren medyayı terör örgütleriyle işbirliği içinde gösteriyor, açıkça şeytanlaştırıyor.
Üç gün sonra Ankara’daki saldırılar geliyor. Hemen ertesi gün ülkenin ‘tarafsız’ Cumhurbaşkanı “Türkiye’nin başına musallat olan muhalefeti” bir kez daha hedef gösteriyor, “Vatan yansa ateşinde ısınacak kadar gözü kararmış bu güruh” diye niteliyor…
Bu kadarı çok fazla…
Başta Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanı olmak üzere, iktidardaki—gerçeklerden tamamen kopmuş—kadronun ısrarla sürdürdüğü bu söylem çok tehlikeli; kutuplaşmayı derinleştiriyor.
Bunun ötesi iç çatışmadır.!
Ortalıkta, bu söylemi ‘katli vaciptir’ fetvası kabul edecek mebzul miktarda meczup vardır. Ateşli silah kullanılan Ankara’daki son saldırılarla bir ‘eşik’ daha aşılmıştır.
Sorumsuzca sürdürülen siyasi söylem, polisin, jandarmanın ve yargının elini, kolunu bağlarken delilere (!) ve onları azmettirenlere ‘dokunulmaz’ olma hafifliğini veriyor. Herkesi vatan haini gören bu güruh, ‘dava arkadaşı’ psikopatlar, kendilerini ‘şiddete’ izinli ve görevli görüyorlar.
Kolluk Gözetim Komisyonu örneğinde görüldüğü gibi devletin ‘kurumları’ işlevsizdir, yoktur..
Buradan gidilecek yer, Cumhurbaşkanı’nın iddia ettiği gibi “İnsanımızın huzuru, güvenliği, refahı” değil, tam aksine, yine kendisinin işaret ettiği “Krize ve kaosa sürüklenme-dir”.
Hiçbir propaganda makinesi bu yalın gerçekliği örtemez, gizleyemez—gizleyemiyor.!
Görüyoruz…!