Haldun Solmaztürk
Türkiye’nin önündeki en ciddi risk
Geçen yıla, çok boyutlu bir devlet krizinin—ve pandeminin—ortasında girdik.
AKP, ‘lebaleb’ seçim kongrelerinde, yaz başı ya da Sonbahar’da baskın seçime hazırlanıyordu.
2021’in ilk yazısında, bu gidişe ve CHP’nin “Yeni bir yönetim ‘anlayışına’ ve Cumhur ittifakı dışındaki partilerle [de] samimi ve somut işbirliğine” ihtiyacı olduğuna dikkat çekmiştim.
Pandemi kontrol altına alınamadı. Ekonomi, düzelmek bir yana, kontrölden çıktı. Seçime gidemediler.
Muhalefet toparlandı, en geniş işbirliğinin yollarını zorladı. Büyük ölçüde başardı da.
Ortak bir ‘restorasyon’ programını önümüzdeki günlerde kamuoyuyla paylaşacaklar. Bu program bir ‘büyük koalisyonun’ temelini oluşturacaktır. Sıra kitlelerin mücadeleye dahil edilmesindedir.
İktidardaki oligarşik kadronun, bu koşullarda erken seçime gitme ihtimali kalmadı. Ama yakın tarihin en ciddi ekonomik krizi sürüyor, giderek de kötüleşiyor. Bu durum sürdürülemez.!
Devlet krizinin doğru yönetilmesi, öncelikle de risklerin doğru ve tam anlaşılması gerekiyor.
Dünya 2021’e girerken Amerika—başkanlık seçimlerini kazandığı kesinleşmiş olan—Joseph Robinette Biden’in görevi devralmasına hazırlanıyordu.
Trump, kaybedeceği seçimler öncesinde ‘sivil darbe’ için koşulları ustaca oluşturdu. Muhalefeti, özellikle de muhalif lider Pelosi’yi şeytanlaştırdı. Oyların çalınacağını, yerine sahte oy pusulaları konulacağını ısrarla tekrarladı. Tabanını hazırlaması zor olmadı. Bölünmüş ve kutuplaşmış bir siyasi ortamda seçimler, kimlikler ve değerler üzerinden ‘savaşa’ dönüştü.
Trump’a oy verenlerin %24’ü aslında Biden’a—temsil ettiği değerlere—karşı, Biden’a oy verenlerin %54’ü—çoğu—Biden ‘için’ değil, ama Trump’a ‘karşı’ oy verdiler.
Bu ortamda ‘dinin’ siyasi rolü çok güçlüydü. Amerikalıların yüzde 42’si ‘ahlaklı’ olmak için ‘inançlı’ olmak gerektiğine inanıyor. Yüzde 32’si için seçimler ‘Tanrı’nın iradesini yansıtıyor.
Trump, Biden’ın ‘başkan’ ilan edileceği 6 Ocak günü taraftarlarını Vaşington’a çağırdı. Sonra da onları kendisini ‘başkan’ ilan ettirmek için Kongre ortak oturumuna ‘baskına’ gönderdi. Ama Cumhuriyetçi Başkan Yardımcısı Pence—Demokrat Pelosi’yle birlikte—ülke yönetimini fiilen üstlendi. Kriz durumunun aşılması için elele verdiler. Asker seferber edildi, ayaklanma kontrol altına alındı, Kapitol boşaltıldı ve Kongre sabaha karşı 03:40’da Joe Biden’ı başkan ilan etti.
Yani Amerikan ‘devlet sistemi’, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Trump’ı devre dışı bıraktı.
Ayaklanmada 5 kişi öldü, 138 kişi yaralandı. Dört polis, travma nedeniyle intihar ettiler. Bu yaşananların şokuyla Amerikan iç ve dış siyaseti tarihi bir yeniden şekillenme sürecine girdi.
Burada durup nefes alalım ve kendi ülkemize, Türkiye’ye bir bakalım.
Kadir Has Üniversitesi Türkiye Eğilimleri 2020 Araştırması’na göre Türk halkının yüzde 55’i kendini ‘Yüksek derecede’ milliyetçi, yüzde 42 ‘Yüksek derecede’ dindar olarak tanımlıyor.
Yüzde 46, ‘Parlamento ve seçimlerle’ uğraşmak zorunda kalmayan ‘güçlü lideri’ tercih ediyor. Yüzde 31 ülkeyi ‘dini’ liderlerin, yüzde 30 ise ‘ordunun’ yönetmesini istiyor.
Yüzde 25-30—yani on kişiden üçü—için bunların her biri ‘Ne iyi ne kötü’. Aynen böyle.!
Hayat pahalılığı, işsizlik ve ekonomiyi ‘En büyük sorun’ görenlerin toplam oranı yüzde 30. Buna yüzde 23,5 Korona salgınını, yüzde 6 ‘mültecileri’ eklerseniz yüzde 60 oluyor.
Bunu doğru okumalıyız…
Siyasal kutuplaşma ekseni yüzde 43’le ‘laik-dindar’, yüzde 29’la ‘sağ-sol’ hattında…
Özetle, Türk toplumu büyük ölçüde Amerikan toplumunun ‘siyasi kültür’ özelliklerini yansıtıyor. Ancak siyasi ve dini-ideolojik kutuplaşma daha da derin.
Yüzde 45-60 arasında bir kitle ‘demokrasi dışı’ bir rejimi kabüle hazır. Şu andaki ‘ekonomi, işsizlik, pandemi’ üçlüsünden kaynaklanan baskın tehdit algısı, asıl kutuplaşma ekseni olan laik-dindar ve sağ-sol eksenini geçici olarak devre dışı bırakmış görünüyor.
Bu durum yanıltıcıdır, kalıcı değildir.
Devlet kaynaklarını ve propaganda gücünü kullanan iktidarın uygun tedbirlerle bu geçici durumu—öncelikli ‘ekonomik’ tehdit algısını—değiştirme yeteneği vardır. Ekonomi ve işsizlik yerine, ‘laik-dindar’ ve ‘sağ-sol’ eksenlerine dayalı ‘beka/kimlik’ tehdidini koymaları ve kaybedeceğini bile bile seçime gitmeleri halinde Türkiye tarihi bir riskle karşı karşıya kalacaktır.
Siyasi söylem ‘tümüyle’ mevcut tehdit algısını değiştirme üzerine kuruludur.
Risk gerçektir, süreç başlamıştır, iç ve dış boyutları bugünden tam olarak kestirilemeyecek—Amerika’da yaşananın çok ötesinde—bir kriz getirebilir.
Bu kriz ciddiye alınmalı ve bugünden doğru yönetilmelidir.
Devletin kurumları, kuralları ve kültürüyle yok edilmiş olduğunu bilerek…
Bu tarafta bir Pelosi bulunabilse bile o taraftan bir Pence çıkmayacağını akılda tutarak.!