Haldun Solmaztürk
Türk Ordusu – IV “Sefer bizim, zafer Allah’ındır”
Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komitesi daha 2012 yılında “Türk Silahlı Kuvvetlerinin laik bütünlüğünün ve harekat kabiliyetinin sürekliliğini sağlama ihtiyacını” dile getirmişti.
Batı’da, Fethullah Gülen’in kim ve ne olduğu, ne yapmaya çalıştığı çok iyi biliniyor, devam eden davaların ordudaki yıkıcı sonuçları yakından izleniyor. Parlamento “Ergenekon ve Balyoz davalarındaki tutarsız delillere” dikkat çekiyor ve AB Komisyonu’ndan ayrıntılı rapor istiyor.
Sonrasında, Gezi olayları, 17-25 Aralık, seçimler, referandum, darbe teşebbüsü, arkası arkasına dış askeri müdahaleler, krizler hercümercinde orduda ilginç gelişmeler oluyor.
Öne çıkan iki kişi Genelkurmay Başkanı ve Diyanet İşleri Başkanı..
Önce askeri operasyonlara hakim olan dini söylem dikkat çekiyor. Kameralar önünde toplu namazlar, diyanet işleri başkanına askeri brifing, basına verilen ‘dini’ demeçler var..
Sonra TSK’da çalışan sivil memurlara ‘başörtüsü, bıyık, sakal, ceket, kravat’ serbestisi getiriliyor. Bunu, 2017’de Türk Silahlı Kuvvetleri Kıyafet Yönetmeliğindeki değişiklik takip ediyor ve “..bayan subaylar, astsubaylar ve askeri öğrenciler resmi üniformayla birlikte, başlarına desensiz giysileri [türban] yüzlerini kapatmayacak şekilde takabilir” hale geliyorlar.
Derken, Genelkurmay Başkanı ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı—o da eski askerdir—birlikte Cumhuriyet’le ve Atatürk’le hiç de barışık olmadığı bilinen bir şahsa yemeğe gidiyorlar.
Ev sahibi “Ben Firavun karşıtıyım. Beni okuyanlar, tanıyanlar kimi (a.b.) kastettiğimi bilirler” diyor, 5816 sayılı kanunun kaldırılmasını istiyor—Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkında kanunun.. Hulusi Paşa’ya sitem ediyor, “Hani üniformayla gelecektiniz??” diyor..
Genelkurmay Başkanı edebiyata (!) meraklıymış, Kayseri Lisesi’nde okurken onun—ve Necip Fazıl’ın—yazılarını takip edermiş.. Ne kokar ne bulaşır medyaya göre ‘futboldan, gençlik aşklarından’ konuşuyorlar; yoksa “Değişik anlamlar yüklenecek bir ziyaret değil-miş..”
Akar, sonra Meclis’te eleştirilince, kızıyor, “Hırsıza, uğursuza gitmedim, Cumhurbaşkanı’mızın devlet madalyası verdiği bir edebiyat adamını ziyaret ettim. Suç mu?” diye soruyor, safiyane..!
Belli ki kimi ziyarete gittiğini bilmiyor. Tanısa, bilse, hiç böyle der mi?
Ama, Haziran 2017’de, kuvvet komutanlarını da alarak medreseler şehri Tillo’ya gidiyor. Bu sefer hepsi arazi üniformalı..! AKP’li siyasiler ve ‘protokolle’ bayram namazı kılıyor.
24 Haziran seçimleri öncesi birileri bir İslam Birliği Anayasası hazırlıyorlar.! “Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimizin sünnetlerinin belirlediği ümmet anlayışı doğrultusunda” hazırlanmış; “Egemenlik şeriatındır” diyor. ‘Askeri’ vakıflar da bu çalışmaya maddi destek veriyorlar.
Başrolde Diyanet İşleri Başkanı var.. “Müslümanların fikri ve siyasi birliklerini tesis etmeleri, yürütme organlarını oluşturmaları, savunma teşkilatlarını [ortak ordu] kurmaları gerektiğini” söylüyor. Bu birliğin (!) tesis edilmesi “İhmal edilemez ve ötelenemez bir zorunluluk-muş”..
Aynı başkan Ocak ayında Milli Savunma Universitesinde ‘Din istismarı’ konulu bir konferans verdi.. Din istismarı “Bütün İslam ümmetinin” beraberliğini tehdit eden güvenlik meselesine dönüşmüş.. Askerlere “..İslam ümmetine ait olma bilincini kaybetmemek gerektiğini” anlatıyor.
Geçtiğimiz günlerde malum Ayasofya tekrar cami olarak ibadete açıldı. Başrolde yine Diyanet İşleri Başkanı var.. Minbere kılıçla çıkıyor, yeşil sancaklar altında hutbe okuyor. ‘Cami olmak şartını çiğneyen lanete uğrar’ diye başlıyor. Demokrat Parti’nin Türkçe ezanı yasaklamasından Necip Fazıl’ın Ayasofya üzerine sözlerine kadar tam bir İslamcı/Ümmetçi siyasi gösteri..
Türk ordusunun komuta heyeti, milli bayramda, Genelkurmay Karargahında üniformayı çıkartıp, sivil kıyafetle, yakası bağrı açık kılıkta poz verirken, Diyanet İşleri Başkanı kılıç kuşanıyor, yeşil sancaklar altında, canlı yayında ‘ümmetin’ duygularına tercüman oluyor.
‘Saltanat’ zaten tamam, bu da ‘hilafet’ ilanı gibi..
Komutanlar, üniformalı—Akar’ın arkasında saf tutmuş—hutbeyi (!) dinliyorlar, sessizce..
İşte Türk ordusu Avrupa Parlamentosunun 2012’deki ‘laiklik’ uyarısından bugüne böyle geldi..
Avrupa Parlamentosu ‘Ergenekon ve Balyoz’ için özel rapor istemişti ya; hiç verilmedi.. AB’nin 2012 Türkiye İlerleme Raporu çıkana kadar Balyoz’da 324 askere 13-20 yıl arasında değişen cezalar verilmiş, Ergenekon’da tutuklu sayısı 279’a çıkmıştı. AP de kulağının üzerine yattı.
TBMM Dışişleri, Milli Savunma, AB Uyum komisyonları bunları gündemlerine bile almadılar—AB Bakanı olan ‘bakara-makaracı’ da..
Elbette, bütün bunlar olurken ordunun başında kimler vardı sorusu akla geliyor..
Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’di; en yakın yardımcısı da Gnkur. II. Bşk. Hulusi Akar..
AB/AP raporlarını duymadılar mı, duydularsa ne yaptılar, merak eden kendilerine sorar..
Orduda ‘türban’ serbestisine açılan ‘Yürütmenin durdurulması’ davasını Danıştay 1’e karşı 4 oyla reddetti. Karşı üye, “..dinsel mensubiyetin öne çıkartılması Anayasa’daki ‘laiklik ilkesi’ varlığını korudukça hukuken kabul edilemez” diyor. Danıştay savcısının görüşü de böyle..
Cumhurbaşkanı, “Bir savcı çıkmış [‘laiklik ilkesine aykırı’ diyor] sen kimsin ya..!” diye soruyor.
Ama “Asıl sen kimsin?” diye(bile)n yok..!
İptal davasının ‘incelemesi’ sürüyor—kararın ordudaki ‘yürütmesi’ de..! Akar yürütüyor..
Hani “ümmet anlayışı doğrultusunda” anayasa hazırlayan arkadaşlar vardı.. Onlar da İslam Birliği 4. Kongresini önümüzdeki Aralık ayı içinde İstanbul’da toplayacaklar.
Bu seneki konuları İslam Birliği için Ortak Savunma Sistemi, yani İslam ordusu..
İslam NATOSU projesine en somut katkıyı sunabilecek kurumu tahmin etmek zor değil..!
Darbe teşebbüsünden hemen önce bir siyaset yorumcusu “Bunları ancak bir darbe teşebbüsü kurtarabilir” demişti.. Onlar daha veciz bir ifadeyle “Allah’ın bize büyük bir lütfu” dediler.
Olan Türk Ordusu’na oldu. Sadece ‘laik bütünlüğü’ değil ‘harekat yeteneği’ de zarar gördü.
Devam edecek..