Hakan Dilek
Turist Ömer’in golü
Bizimki ayağını memleket toprağına basma hali. Siyah-beyaz film hastasıyım. Hani kimse seyretmez diye sabaha karşı televizyon kanallarında oynatılan siyah-beyaz filmler var ya; hah işte onları izliyorum sabaha karşı uyanıp. Zaten çoğunlukla yazdığım için o saatte uyanık oluyorum. Geçiyorum televizyonun karşısına; Hülya Koçyiğit’in Sezercikli, Ediz Hun’un Türkan Şoraylı, Cüneyt Arkın’ın Fatma Girikli, Filiz Akınlı filmlerini izliyorum. Bundan da büyük zevk alıyorum. Kim almaz usta? Naif sevgiler, ağaçlara kazınan aşklar, camların buğusuna yazılan arkadaşlıklar, mahallede şık abiler, ablalar, kardeşler… Şimdinin Amerikan action filmlerinden gına geldi. Konuları bi acaip, içine giremiyorum, bi polis hırsız hikayesi, bi soygun mevzusu, bunalım aile insanları falan… İşin şakasındayım aslında. Dünya film olayının iliğini bir kenara, etini bir kenara koydu çoktan…
Iste o hal ki, bana yıllardır bu adını verdiğim “artizleri” izletiyor. Onlar bizim aramızdan; emekli, dul, yetim, arkadaş, sevgili -ki gül dalı- dost, düşman. İçimizden ama. Bugünün filmlerini izlerken şöyle düşünüyorum; artist lan bunlar! Oysa bizimkiler bizim kahvehanenin “artizi!” İnanmayan karşılaştırsın Sadri Alışık’la Fred Aesley’i, Frank Sinatra’yı Cevat Kurtuluş’la Jerry Levis’i… Hangisi daha gerçek? Neyse; şimdi bu filmlerden birinde Sadri Alışık; -hani şu ünlü selamıyla bizlerin gönlünü kazanan, paraya tamah etmeyen, dost, arkadaş, sevgili ve anasının nikahına kadar bizim mahalleden Turist Ömer- yine mahallenin en gariban artizini oynuyor! Bir hatadır yapıyor ve arkadaşının ameliyatı için gerekli parayı bulmak için hırsızlık yapıyor. Aslında numaraya yatıyor ve mangırları iç ediyor! Onun terimleri bunlar. Argo mu? Evet. Çirkin mi? Hayır. Ama hem argo hem nasıl çirkin değil?; Garibanların ağzından ve garibanlıklarını anlatmak için olması hasebiyle.
Yani kimsenin canını yakacak sözcükler değil bunlar! Kimse o garibanların ağzından çıkan sözcüklerle tehdit edilmiyor. Mesela; “Seni mermi manyağı yaparım ulan!” demiyor o gariban abimiz. Söylediği bir tek tümce var ki onun şiddeti de o kadar; “Sana bi çakarım şimdi, frikik atan Fenerli Sasu gibi takılır kalırsın ağlara!” Bunu söylerken de önündeki boş konserve kutusuna vurup sokağın bir ucundan diğerine sürüklüyor. Sonra zar zor doldurduğu filesini -ki o zamanlar ip fileler vardı çarşı pazarda kullanılan- fakirhanesine götürürken (o zamanlar kondulara fakirhane deniyordu) mahalleden çocukların top oyununa katılıyor ve iki çalım atıyor çamur sahada. Şimdi sokak da yok, top oynayan çocuklar da, file doldurmakta zorlanan garibanlar da! Garibanın yerini yoksullar aldı. Hem de ne yoksullar…
İşte o Sadri Alışık, yani nam-ı diğer Turist Ömer, iç ettiği paralar için hakimin karşısında savunmasını yapıyor. Salon hınca hınç dolu. Bütün mahalle gariban arkadaşlarını savunmaya gelmiş. Gariban Ali konuşuyor; “Etme, yapma hakimim. Ben o parayı şu sabi sübyan ameliyat olsun, kalbinin deliği yamansın, bizim de yoksulluğumuz yamansın, gün yüzü görmeyen anasının yüzü gülsün, karanlık geceleri aydınlansın diye iç ettim. Suçum buysa razıyım ama yine doksandan dışarı gittik dii mi hakim bey, yine gol olmadı dii mi hakim bey?!” Yahu bu ne diyor, diye doğruldum oturduğum yerden. Baba attığı frikiğin doksanı yalayıp dışarı gittiğini söylüyor ve buna yanıyor. Hayatta olmasını istediklerimizin kıl payı elimizden akıp gitmesini bundan daha iyi nasıl anlatabiliriz. Ben Sadri Usta’ya bir tek şey söyleyeceğim; “Babaaa sağ gösterip sol vurmalıydın!”
-bu arada Turist Ömer Uzayda filmini bulup buluşturup izleyin- baba eğer başka türlü!!! düşünseydi mutlaka atardı o golü. Şimdikilerin golü garibanların golüne benzemiyor çünkü… Eee zaman değişti, şimdi incelik kar etmiyor. Zeki olacaksın. Zeki ve çevik! Ya da kurnaz ve çevik mi demeliydim?