Geçen hafta yazımın sonunda demiştim: ‘Alanya’yı da yeneriz, yeter ki inanalım’. İnandık ve yendik. Üstelik sadece ikinci yarı oynayarak. Ben Erol Hoca’yı bu konuda anlamakta zorlanıyorum. Yandaki sütunda yazan beyefendi belki anlamıştır ama ben Erol Hoca’nın ilk 45 dakikaları boşa harcamasına anlam veremiyorum. Bu maçta da ilk yarı, özellikle golden sonra nedense topu Alanya’ya bıraktık. İkinci devre Alanya golü bulup, maç 2-1 olunca “eyvah” dedim, “bizimkiler şimdi kapanır, biz de kalan sürede can çekişiriz”. Hayret tam tersi oldu, önde bastık. Tisserant’ın bile uzatmalarda takımı ilerde basmaya göndermesi gözlerimi yaşarttı.
Pelkas’ı geçen hafta seviyordum, bu hafta daha çok seviyorum, haftaya daha da çok seveceğim. Ozan’la ilgili önceki yıllarda kafamız karışıktı ama bu yıl takımın temel taşlarından biri oldu. İnşallah satmazlar.
Çağdaş Atan maç sonunda garip ifadeler kullandı. “Kimseyi kırmak istemiyorum, bir şey söylesem yanlış anlaşılacak, Fenerbahçe’ye yakışan bir oyun olmadı. Daha dişe diş oynamalarını beklerdim” vs. Ona sayfalarca cevap verebilirdim ancak, bir kaç hafta önce Mourinho’nun benzer topla oynama oranlarıyla galibiyet alınca gelen eleştirilere verdiği cevapla yetiniyorum; ‘isterlerse topu eve götürsünler 3 puanı ben aldım’..