Şengül Hablemitoğlu
Toptaş ve Bütün ‘’Eril Fail’’lere!..
Epeydir yazamadım. Hem covidli günlerin yaşattığı tükenmişlik, hem de bitmeyen işler ve tuhaf Türkiye gündemi arasında sıkışınca insanın söz söyleyecek mecali kalmıyor. Bir çoğumuz benzer dertlerle uğraşırken, birkaç gündür edebiyat camiası sevilen bir yazar olan Hasan Ali Toptaş’a ilişkin kadınların açıklamaları ya da ifşaları ile sarsıldı. Bir okur olarak üzüldüm, yakıştıramadım. Hatta, kendisine 2017 yılında Necip Hablemitoğlu Toplumsal Duyarlılık Ödülü vermiş olmaktan, yanılmaktan dolayı da çok daha fazla üzüldüm. Biz ödül listemizden kendisini çıkardık, ödülü iletmemiş sayıyoruz. Çünkü, bu ödülün bir nedeni vardı; ‘’yurtseverlik, sorumlu yurttaşlık, dürüstlük, toplumcu değerlere sadakat ve bilimsellik bağlamında Necip Hablemitoğlu’nun sevgiden, iyilikten, yaşamdan ve insandan yana direnen karakterini ve duyarlılığını hatırlatmak’’tı. Tüm bunları bize hissettirebilen böyle bir insan kariyerini, onca emeğini bir eril faillik uğruna nasıl bu kadar kolay çöpe atabilir diye düşündüm. Aklım almadı. Bir kadın olarak ise, şaşırmadım. Çünkü taciz öylesine sıradan bir erkeklik hali ki, hatta ‘’kolektif bir toksik erkeklik kültürü’’. Aileden, evlerin içinden başlayıp yaşamın her alanına yayılıyor. Kişisel olarak en fazla akademideki tacizlere tanıklık etmiş, zaman zaman maruz kalmış biri olarak bu kültürü tanımayan olduğunu sanmıyorum aramızda. Yazık ki, bu kültür, kendisini besleyen bir diğer yanından, suskunluktan güçleniyor; maruz kalanlar paylaşamıyorlar. Taciz öylesine saklanıp, zihinlerde öylesine karanlık yerlerde tutuluyor ki, bir süre sonra mağdurlara başkalarının hikayeleri gibi uzak geliyor.
Nerede olursa olsun her kadının ağzını açmasını zorlaştırarak, anlatmaya cesaret etse bile sesini duyurmaktan alıkoyan, bize kendimizden şüphe duymayı ve kendimizi kısıtlamayı öğreten bu kültür; erkeğin boyutları ve işlevi belli tek bir farklılığına dayanarak aşırı özgüvenini pekiştiriyor. İnsanı sindiren bu özgüven karşısında tacizler de, şiddet de olağanlaşıyor. Böylece gündelik yaşamın üstü örtülü bir parçası olarak varlığını sürdürebiliyor. Tacizci bugün bir yerde sevilen bir yazar oluyor, başka bir yerde makam sahibi bir eş, iyi aile abası, amca, abi, kardeş, komşu, kuzen olarak ortalıkta dolaşabiliyor. Gelelim yeniden şu eril fail meselesine, ister eril fail deyiniz, ister Anadolu deyişi ile azgın teke sendromu, ortada bir suç olduğu gerçeğini göz ardı etmeyelim. Ödüllü, çok satan yazarlık sıfatı ile biri fellik fellik ortalıkta dolaşıp çok sayıda kadını taciz etmiş. İfşa olunca özür dilemiş, onu da becerememiş. Hayırlı bir şeye vesile oldu, ardından pek çok isim ortalığa saçılmış durumda, kadınlar başlarına gelenleri paylaşıyorlar.
Sözün özü; eril fail mail değil bunun adı, toksik erkeklik. Ve erkeklere bir hatırlatma olsun; öyle ya da böyle, ama rezil olarak ama mahkemelerde uğraşarak bunu kabul edecek, insan olmayı öğreneceksiniz. Çünkü kadınlar susmayacak. Ayrıca bu işlerin düzelmesi için birbirinizle değil, kadınlarla dayanışmak zorundasınız. Öncelikle öğrenerek, sonra bu suçu işlemeyerek, daha sonra da kişisel ve kolektif olarak kadınların zarar görmesine karşı çıkarak kadınlarla dayanışacaksınız. Başka çareniz yok. Kadınlar ayrımcılığı, şiddeti, eşitsizliği azaltmak için çok yol aldılar, ancak tek başlarına ortadan kaldıramazlar. Bizden sonra gelecekler için bu dayanışma boynunuzun borcudur. Bundan kaçmayın…