Galip Umut Özdil

Galip Umut Özdil

TARIM NEDEN KÜÇÜLDÜ?

Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre 2022 yılının 2. çeyreğinde Türkiye %7,6 büyüdü. Ancak tarım, ormancılık ve balıkçılık sektörü %2,9 geriledi.

2019, 2020 ve 2021 yıllarının ikinci çeyreklerinde tarım sırasıyla %4, % 5,4 ve % 4,3 büyümüştü. Yine 2019’un ve 2020’nin tamamında ve 2021’in ilk iki çeyreğinde büyüme devam etmişti.

“Pandemi döneminde bile tarımsal büyüme devam etti’’ açıklamalarını hatırlayanlar vardır. O zaman bu açıklamaları yapanlar şimdi tarımdaki küçülmenin nedenlerini doğru verilerle ortaya koymalıdır. Yaparlar mı? Sanmam.

Tarımda 2021 yılının son iki çeyreğinde başlayan yavaşlama devam ediyor. (2022 1. çeyrekte %0,9 büyümeyi hatırlatalım ama bu genel gidişi etkileyen bir oran değil.)

Genel büyümenin nimetlerinden bile eşit şekilde yararlanamadığımız bir ekonomik düzen içinde üstüne bir de tarımın daralması eklendi. Neden? 

Zaten yüksek büyüme sağlanan sektörlerde bile öngörülebilirlik olmadığı zaman dönem dönem tıkanmalar olması kaçınılmaz diyor uzmanlar. Tarım sektörü de hem doğal yapısı hem de iç ve dış gelişmeler nedeniyle en kırılgan ve öngörülemez sektörler arasında ilk sıralarda.

Tarım sektörünün dış etkenlere karşı duyarlılığının yüksek olmasının en önemli nedenlerinden biri hem girdilerde hem de üründe (çıktılarda) fiyat istikrarının sağlanamıyor oluşudur.

Üretim girdilerinde ve gıda ürünlerinde oluşan yüksek enflasyon, “ Biz büyümeye odaklanalım, enflasyona bir şekilde alışırız.’’ düşüncesini önce tarım sektörü için geçersiz kılıyor.

Girdi fiyatlarının artışı bu ürünlerin kullanımını azaltıyor, bu azalış verime ve rekolteye yansıyor. İstikrarsız tarım piyasası başarılamamakla birlikte gıda enflasyonunu düşük tutmak amacıyla iyice baskılanıyor. Bu baskı en çok tüketici fiyatları üzerindeymiş gibi görünse de yerel alıcıların hâkim olduğu tarım piyasalarında doğrudan çiftçiyi vuruyor. Tüketici fiyatlarını düşürmeye yönelik serbest piyasa kurallarına aykırı olan her hamle ve gümrük vergilerinin düşürülmesi üreticinin ürününün fiyatına bir baskı unsuru olarak yansıyor. Bu iki durumun söylentisi bile yetiyor.

Tarımsal desteklerin işlevsiz olduğunu artık kamu yetkilileri bile itiraf ederken, itiraf edemedikleri yetersiz destekleme miktarları da artan girdi maliyetleri karşısında devede kulak kalıyor.

Tarım sektörünün temsilcilerinin medya başta olmak üzere her platformda söyledikleri üretim plansızlığı sorunu üzerine çok yazdık ancak “Tarım neden küçüldü?” diye sorduğumuzda mutlaka bu maddeyi de eklememiz gerekiyor.

“Tarımın büyüdüğü dönemlerde de bu sorunlar yok muydu?” diyebilirsiniz. Elbette vardı. Ancak tarımsal girdi enflasyonunun resmi verilere göre %135, üretici enflasyonunun %158’e vardığı bir dönem olmamıştı. Ayrıca yetersiz ve dağınık olmakla birlikte destekleme politikası da netti. Şimdi yeni söylemlere baktığımızda desteklerin nakdi değil, ayni verileceği, mazot ve gübre masraflarının tamamının ödenebileceği, sözleşmeli üretim modelinin ve gelir garantili sigorta sisteminin yaygınlaştırılacağı sürekli dile getiriliyor.

Ancak bu yeni politikaların altyapısı hazırlandığında üreticiyi nasıl bir ekonomik ortamın beklediğini kestirmek çok zor.

Ayrıca, gıda fiyatlarının düşürülmesi (gıda enflasyonunun azalması) için çözüm olarak hep perakende satış fiyatlarının baskılanması yöntemi seçiliyor ama bu yöntemin geçici olduğunu herkes gibi üretici de biliyor.

Asıl çözüm girdi maliyetlerinin azaltılması olduğundan ve destekleme politikalarıyla ilgili söylemler havada uçuştuğundan en basit tabirle belirsizlik sürüp gidiyor.

Ana unsuru belirsiz olan bir sektörden büyümesini beklemek ne kadar doğru?

ÇİFTÇİ BORCUNU ÖDÜYOR DA…

Çiftçi örgütlerinden, ticaret borsalarına, ihracatçı birliklerinden, büyük yatırımcıya, küçük ve orta ölçekli tarımsal işletme sahiplerine kadar hemen herkesin üzerinde durmaya başladığı bir konu var: Tarımın finansmanı konusunda yeni bir modele ihtiyaç olduğu.

Bankaların kredi sistemlerinin kırsal kesimin ve tarımın ihtiyaçlarını tam olarak karşılamadığı sektörün ortak görüşü olarak ön plana çıkıyor. Bankacılık sisteminin uzmanlığı pek çok değişkenin olduğu tarım sektörünün ihtiyaçlarına özellikle anında cevap verecek düzeye ulaşamadı. Verilen kredinin şartları, o krediyle elde edilmesi planlanan sonuçlarla uyumlu değil. Tarım bankacılığı var ama tarım bankası yok.

Özellikle küçük ölçekte üretim yapan çiftçiler iş yaptıkları tüccar, aracı, bayi ve tefecilerden kısa vadeli ve yüksek faizli borç alarak çarkı çevirmeye çalışıyor. Bunun en önemli nedenleri ise çiftçilerin tasarruflarının az olması ve kredi – finans mekanizmasının yetersizliği. Bu durumun sürdürülebilir olmadığı açık.

Derlediğimiz görüşlerin özeti şu:

  • Türkiye’de iyi bir tarımsal finansman sistemi oluşturulmak isteniyorsa ilk olarak işletmelerin daha güçlü olması gerekiyor. Bunun için küçük aile işletmelerinin birleştirilmesi önemli. Bu işletmelerin tarımsal sanayiye sürekli ham madde sağlayan bir yapıya kavuşturulması, sermaye birikimini yani kredi kullanma gücünü artıracak en önemli etkenlerden biri olacaktır.
  • Ancak en azından şimdilik sosyal ve ekonomik nedenlerle bu pek mümkün görünmüyor.
  • Önce devlet tarafından yapılan arazi toplulaştırılması çalışmaları hızlandırılmalıdır. Daha toplulaştırma sırasında arazi sahiplerinin (üreticiler) örgütlenmesi sağlanmalı, bunun aslında sadece arazilerin değil gücün, ortak hareket etme bilincinin birleştirilmesi için yapıldığı, elde edilecek maddi değerin artacağı zihinlere yerleştirilmelidir.
  • Ancak buradaki çok önemli konulardan biri üretici örgütlerinin sayısını kontrol edilemeyecek sayıya çıkarmamaktır.
  • Örgütler ve finans kurumları bir araya gelmeli önceliklerini ve koşullarını belirlemelidir. Koşulların bir bölümünde anlaşılamaması durumunda devlet gerek mevzuat gerekse maddi olarak tarafların mağduriyetlerini giderecek tedbirler almalıdır.
  • Finansal sistemin tek kaynağı devlet olmamalıdır. Zaten sistem iyi işlemeye başladığında tarımsal destekler dışında kamu kaynaklarına bile ihtiyaç olmadan finansal yapı kendi sürdürülebilirliğini sağlayacaktır. Hazine ve Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından uygulanan kredi sübvansiyonlarına yeni sitemin unsurları da katkı koyabilir, böylelikle yük paylaşılarak hafifletilmiş olur.
  • Tarımda doğal riskler her zaman var olacağı için Tarım Sigortaları Havuzu sitemi için mutlaka düzenleyici tarafında bulunmalıdır.
  • Elindeki proje ile oradan oraya koşturup, kaynak sağlamaya çalışan girişimci üretici ve üretici adayları da bu yapı içinde tek kapıdan girerek finansal kaynağa ulaşabilecektir.

Ez cümle…Çok parçalı tarımsal desteklerin yeterli katma değeri sağlayamaması gibi çok paydaşlı ve koşulları farklı kamu ve özel kredi kuruluşlarıyla ulaşılacak finansal sistemin başarı kriteri sadece “Kredi hacmimizi artırdık ve çiftçi borcunu ödüyor’’ ile sınırlı kalıyor.

///////////////////////////////////////

ENERJİ VE SU GÜVENLİĞİ ARTIK AYRILMAZ BİR BÜTÜN

Dünyada enerji fiyatlarındaki hızlı artış ve kuraklık AB ülkeleri başta olmak üzere birçok ülkede su ve enerjinin tasarruflu kullanılması konusunda çok sıkı tedbirlerin açıklanmasına neden oldu.

Bu durum ülkemiz için de geçerli. Elektriğe yapılan zamları ve yaşadığımız bölgesel meteorolojik kuraklığı düşündüğümüzde su ve enerji güvenliğimiz için neler yapmalıyız?

Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız’a göre hemen risk yönetimine geçilmeli. Bu kapsamda su ve enerjide tasarruf artmalı ve buna yönelik toplumsal bilgilendirme çalışmaları yapılmalı.

Enerji kaynaklarında yurt dışına olan bağımlılığımız ve ülkemizde en ucuz hidroelektrik enerjisi ürettiğimiz bölgedeki meteorolojik kuraklık, bu tedbirlerin şimdiden alınmasını ve önümüzdeki döneme ait belirsizliğin oluşturacağı risklerin şimdiden yönetilmeye başlanmasını zorunlu kılıyor.

Dursun Yıldız, su ve enerji ilişkisinin arttığını, artık su sektörünün daha fazla enerji yoğun, enerji sektörünün de daha fazla su yoğun olmaya başladığını kaydediyor.

Yani suyu daha verimli kullanırken aynı zamanda enerji tasarrufu da yapmış olacağız.

Enerji, yaşamsal önem taşıyan içme ve kullanma suyunun iletimi, arıtımı ve kullanımında da çokönemli bir yer tutuyor. Büyük kentlere sağlanan içme ve kullanma suyu artık yüzlerce kilometreuzaktan getiriliyor. Bu da işletme ve bakım giderlerini özellikle enerji giderlerini artırıyor. Kullanılan suyun arıtma maliyetlerinde enerji maliyeti de önemli bir yer tutuyor.

Yıldız, çok önemli bir oran vererek konuya nasıl bakmamız gerektiğini şöyle açıklıyor: 

“Literatürde ülkelere göre değişen oranlarda toplam enerji kullanımının % 15-20’sinin su ile ilişkili olduğu belirtilmektedir. Bu oran su için enerjinin önemini ortaya koyduğu gibi aynı zamanda suyu daha verimli kullanarak enerji tasarrufu yapılabileceğini göstermesi açısından önemlidir.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Galip Umut Özdil Arşivi