Ahmet Çakır
Tarihi utanç!
Teknik direktörümüz Stefan Kuntz’un ciddi bir güven kaybına uğradığı Lüksemburg karşılaşmasından sonra bu maçla ilgili olarak merak edilecek nokta, ‘O rezalete yeni bir halka daha ekler miyiz?’ olabilirdi. Evet, onu da başardık…
Milli Takımın geçmişte böyle bir sürece girdiğinde kolay kolay çıkamadığı biliniyordu. San Marino gibi dünya futbolunun dibindeki takımlara bile tarihlerinde ilk gollerini atma ve ilk puanlarını alma imkanını veren de bizdik. Yeni Milli Takımımız da aynı işi niye başarmasındı!
Zorunlu nedenlerle epeyce değişik bir kadroyla çıktık Faroe Adaları karşısına. Yine herhangi bir oyuncumuzun değeri, rakip takımın toplamından daha fazlaydı ama bunun sahaya yansıması konusunda fazla bir umudumuz yoktu. Özellikle rakibin fizik güç olarak üstünlüğünü peşinen kabullenmiş durumdaydık. Başka birtakım mazeretlerimiz de cebimizdeydi. Şiddetli rüzgâr belki geçerli olabilecek özürdü ama zeminin sentetik oluşu gibisinden anlamsız mazeretler dizisi, hepimizin bayıldığı türden birtakım ıvır zıvırlardı.
Lüksemburg maçında haklı eleştirilere yol açan donukluk ve dağınıklık bir ölçüde giderilmiş gibi görünse de pek oynamak ve kazanmak niyetinde görünmedik. Kalecimiz Altay’ın geriden oyun kurayım derken topu rakibe atması şeklindeki bitmez-tükenmez bireysel hatalarının sorun çıkaracağı ortadaydı. Sol bekimiz Eren ile Kaan Ayhan da bu konuda iyi tutmamız gereken adamlar durumundaydı. Topla oynama konusundaki üstünlüğümüz normaldi ama bununla ilk yarım saat içinde herhangi bir futbol değeri ortaya koyamadık.
Kuntz, oyunumuzun yönetimini İrfan Can Kahveci’ye vermişti. Oyun kuracak, gol pası verecek hatta gol atacak adamımız o gibiydi. Başka bir durumda İrfan Can bu görevi başarıyla yapardı ama gün o gün değildi. Rakibin baskılı oyunu onun etkinliğini azalttı. Bunun dışında başka çözümümüz yok gibiydi. Kerem’in ofsayta takılan golü dışında bir hücum etkinliği gösteremedik.
Rüzgarla birlikte daha etkili oynayacağımız umudunu taşıdığımız ikinci yarının başında golü yedik. Bizim bir türlü beceremediğimiz organizasyonu onlar fazla zorlanmadan yapıp istediklerini elde ettiler. Bu gole karşı herhangi bir tepki ortaya koymak bir yana tam tersine kolaylıkla ikinci golü de yedik. Bundan sonraki hazin çırpınışımız ev sahibi takım için herhangi bir sıkıntı yaratmadı. Böylece 611 maçlık Milli Takım tarihimizin utandırıcı sonuçlarından birini kayda geçmiş olduk. Serdar’ın 88.dakikada gelen golü, derde deva olmayı bırakın, herhangi bir teselli yaratacak bir durum değildi.
Aslında oynamanın değil televizyondan izlemenin bile eziyet olduğu bir karşılaşmaydı. Belki de C Ligine düşmüş olmanın cezalarından biri buydu. Hiç değilse bundan kurtulmayı becerebildik deyip konuyu kapatalım. Bir sakatlık olmadan maçın tamamlanması da şükredilecek bir durumdu. Bunun dışında ilk 4 maçta yarattığımız rüzgârı son iki karşılaşmada kaybetmenin yanında yeni tartışmaların da kapısı aralanmış oldu.
Fatih Terim ve Şenol Güneş’in boşta olduğu bir dönemde Stefan Kuntz’un bu performansla görevini sürdürmesinin pek kolay olmayacağını da bir yere kaydedelim.
Bundan sonra Milli Takımla ilgili gündem, kaçınılmaz olarak teknik direktör değişikliği olacaktır. Aslında ona da derde deva olmayacağını biliyoruz ama hiç değilse bir süre için dikkatlerin başka yöne çekilmesini sağlayacaktır. Bize o kadarı da yetiyor.