Taha Öztürk’ün Ardından

İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanlığı yapmış bir akademisyen olarak yazıyorum.

Öğrencilerimizin staj yapması hem mesleklerini tanımaları hem saha ve ofis uygulamalarına alışmaları bakımından çok önemlidir. İnşaat Mühendisliği öğrencileri için zorunlu staj süresi 40 iş günüdür. Bu stajlar 20’şer günlük iki parça halinde tamamlanır. Yapılacak stajların uygulama (şantiye) içerme zorunluluğu vardır. Öğrenciler stajlarını en az iki farklı işletmede yapmak zorundadırlar. Söz konusu stajın yapılması sırasında; ilgili staj türünün kapsadığı imalatların şantiye ortamında da bulunulması zorunludur. Sadece proje ve/veya ofis kısmında tamamlanan stajlar yetersiz sayılır. Öğrenciler stajlarını staj komisyonunun kabul ettiği, alanlarına uygun yurt içi veya yurt dışı kamu/özel kurum ve kuruluşlarda yaparlar.

Öğrencilerimizin staj yeri bulma konusunda büyük zorluklar yaşarlar. Bazıları tanıdık yerler arar, bazıları bize gelir, bazıları şirketlere mail atar, telefon eder, bazıları İMO’ya ve okudukları üniversitelere başvurur ancak kendilerine yardım edecek kurumsal bir yer bulamazlar.

Staj yapmanın hakkını vermek isteyen ve gerçek anlamda bir şeyler öğrenmek isteyen öğrencilerimiz, öğrenciliklerinin henüz ilk yıllarında bir işi tamamlamanın yolunun tanıdıktan, akrabadan, araya adam sokmaktan geçtiğini görürler. Firmaların büyük çoğunluğunun stajyerlere bir külfet, bir yük olarak baktığını, üniversitelerinin ve hocalarının yine büyük çoğunluğunun yer bulmak konusunda yardımcı olmadığını görürler.

Bu zorlukların dışında başka bir zorluk da staj için gönderdiğimiz çiçeği burnunda öğrencilerimizi kimlere emanet ettiğimiz konusunda taşıdığımız kaygıdır. Evet sigortalarının yapılması, güvenlik ekipmanlarını kullanmaları zorunludur ancak piyasada iş yapan firmaların bazılarını çok iyi tanıdığımız için bu tedbirlerin uygulanmadığını ve sadece kağıt üstünde kaldığını da biliriz.

Ağustos ayının ikinci haftası bütün medya kanallarında verilen bir haber çıkar: Ankara Valiliği’nden yapılan açıklamada, “15 Ağustos Pazartesi günü ilk saatlerden itibaren görülecek sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışların Ankara’nın kuzey ve batı ilçelerinde aralıklı ve yerel olarak kuvvetli olması beklendiğinden sel, su baskını, yıldırım, yerel dolu yağışı, yağış anında kuvvetli rüzgâr ve hortum gibi olumsuzluklara karşı dikkatli ve tedbirli olunması gerekmektedir.”

Bütün şantiye yöneticileri bu uyarıyı alır almaz şantiyelerindeki ekip ve ekipmanları güven altına alırlar. Vinçler sabitlenir, kalıp işleri, beton dökümleri durdurulur ve gerekirse şantiye -güvenlik tedbirleri alındıktan sonra- tatil edilir.

15 Ağustos’ta Ankara’da hava beklendiği gibi bozuyor. Zamanla korkunç ve şiddetli fırtına ve yağış başlıyor ki Eskişehir yolunda göz gözü görmüyor, görüş mesafesi sıfıra iniyor. Kimi sitelerdeki apartmanların dış cephelerinden kopan malzemeler birçok araca zarar veriyor. Yağmurun ve fırtınanın en şiddetli olduğu dönem 30 dakika kadar sürüyor.

Dışarı bile çıkılmaması gereken bu afet durumu yaşanırken Ankara’da bir şantiye çalışmaya devam ediyor. Ankara’da Hipodrom Caddesi’nde bulunan “Ankara’nın En Büyük Karma Yaşam Projesi” olarak tanıtılan ve proje ismi Merkez Ankara olan şantiyede çalışmalar bütün uyarılara rağmen devam ediyor.

Bu akıl tutulmasını düşünebiliyor musunuz? Şiddetli fırtına ve aynı anda korkunç bir yağmur var ve siz şantiyede kalıp söküyorsunuz, takıyorsunuz, büyük vinçlerle, aletlerle çalışıyorsunuz. Çevrenizdeki her şey ama her şey sizi ezecek büyüklükte ve ağırlıkta.

Çalışma devam ederken üç stajyer kalıpların arkasına sığınıyor ki en yapılmayacak şey. Ancak kimse onlara bu durumda ne yapacaklarını söylememiş, kimse onlara güvenlik eğitimi vermemiş (eminim ki kağıt üstünde verilmiş olarak görünüyordur). Ve en kötüsü şantiye tatil edilmiyor.

Sonunda kalıp çocukların üstüne düşüyor. Hacettepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü 3’üncü sınıf öğrencisi Taha Öztürk stajının ilk gününde hayatını kaybediyor. Yine stajyer mühendis Emre Çetin ile stajyer mimar Ege Kıratlı ise yaralanıyor.

Bu bir kaza değil cinayettir.

Biz bu çocukları sokakta bulmadık.

Biz bu çocukları insan hayatını, etiği, mühendisliği, vicdanı önemsemeyen ve tek önemsediği değer “para” olan kişiler yüzünden hayatını kaybetsinler diye yetiştirmedik.

Biz bu çocukları devlet kurumlarının denetlemediği -denetleyemediği- yerlerde harcansınlar diye okutmadık.

Taha Öztürk’ün ailesine ve sevenlerine sabır diliyor, hem işyeri hem denetim yapmayan resmi kurumların biran önce cezalandırmalarını -umutsuzca- diliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kubilay Kaptan Arşivi