Bahadır Erdem
SÜLEYMAN SOYLU
Malum Türkiye takriben bir aydan beri Covid-19 ile mücadele ediyor. Bir ay diyorum zira bu işin ciddiyetinin halkın en azından bazı kesimlerince anlaşılmasının ve evlere kapanmasının üzerinden ancak bir ay geçti.
Yoksa Covid-19’un, Dünya Sağlık
Örgütü tarafından Pandemi olarak kabul
edilmesi ve ilanı, çok daha önce. Çin’de
ilk ortaya çıkışının üzerinden ise neredeyse dört ay geçti. Aslında Türkiye’nin
harekete geçmekte geç kaldığı söylenemez. Covid-19 mücadelesi dünya için
çok zorlu bir süreç. Türkiye de bu zorlu
süreçte ülke olarak kendi mücadelesini
veriyor. Bu mücadele sürecinde doğru
ve yanlış alınan bir dolu karar var. Bu
karar ve uygulamalar sonuçlarını hemen
ortaya koyuyor. Covid-19, dünyanın her
ülkesinin, her liderinin aldıkları karar ve
uygulamalarının sonucunu, 48 saat geçmeden günlük verileri ile eline veriyor.
Üstelik de bu işin kaçarı göçeri de yok.
Bütün ülke ile birlikte yetmiyor bütün
dünya da birlikte öğreniyor. Demem o
ki bu Covid-19 çok fena. Ak koyun, kara
koyun kim ne yaptıysa anında ortaya
çıkarıyor. Ama esas kıyamet bu süreç bitince kopacak. Bütün dünyada kopacak.
Covid-19, ekonomik ve siyasi sonuçları
ile bir çok dünya liderinin ve hükümetin
başına patlayacak. Belki Trump, belki
Boris Johnson hiç ummadıkları siyasi
tepkiler görecek. Eğer halk memnuniyetsiz ise tepkisini ülkeyi yönetenlere, siyasi
karar mekanizmasının başındakilere
gösterecek. Siyasetin kaçınılmaz kuralı
her zaman ki gibi işleyecek.
Ülkemiz bakımından samimiyetle ifade etmek isterim ki Covid-19’un halkın
çoğunluğuna gösterdiği ve memnun
ettiği bir gerçek var. Sağlık sistemimiz,
doktorlarımız, tedavilerimiz, hastanelerimiz hiç de fena değil. Hatta ABD ve
bir çok Avrupa ülkesi dahil, dünyanın
çoğundan daha iyi durumdayız. Üstelik
de 82.000.000’luk resmi nüfusa rağmen.
Şimdi bu güven iyi bir şey. Sebebini
söyleyeyim. Covid-19 bize önemli bir şey
öğretti. Ülkenin sadece ekonomisinin,
hukukunun iyi ve güvenilir olması yetmiyor. Bunların yanında genci, yaşlısı her
vatandaş için ülkesi bakımından güven
veren başka bir veri daha var ki o da,
sağlık sisteminin iyi olması. Zira paran
pulun da olsa, sınırlar kapanınca dünyanın başka bir ülkesine giderek sağlığına
kavuşmak mümkün değil.
İşte bu Covid-19 bize şunu dedirtti. Ekonomimiz kötü, hukuk ve adalet
sistemimiz de çok kötü ama meğerse
elimizde iyi olan bir şey varmış. Neyse
hiç olmazsa doktorlarımız, hastanelerimiz, tedavilerimiz iyi. Biliyor musunuz ki
bu güven duygusu, vatandaşlık hukuku
bakımından ne kadar önemli. Ülkenin
sahip olduğu değerlere güven, vatandaşın ülkesine bağlılığını arttırır. Sadakatini arttırır ki bu duygu, vatandaşlık
hukukunun ve millet olmanın en önemli
unsurlarından birisidir. Ancak hemen
altını çizelim ki sadece sağlık sisteminin
iyi olması yetmez. Zira özellikle hukuk ve
adalete güvenmek, vatandaşın ülkesine bağlanması için her şeyin başında
geliyor.
Gelelim İçişleri Bakanı Süleyman
Soylu’nun Covid-19 hikayesine. İşin başından beri halkın büyük çoğunluğunun
beklentisi genel bir sokağa çıkma yasağı. Ancak hükümet bu kararı bir türlü
alamadı. Nihayet 17 Nisan Cuma günü
saat 22’den itibaren hafta sonu boyunca
30 Büyükşehir ve Zonguldak’ta sokağa
çıkma yasağı ilan edildi. Ancak bu karar,
halka sadece üç saat önce ilan edilince,
İstanbul ve diğer büyük şehirlerde adeta
bir Covid-19 şenliği yaşanırcasına,
insanlar marketlere hücum etti. Maalesef ki kentleşmesini tamamlayamamış
insanlarla dolu olan şehirlerimizdeki bu
izdiham ve izdihamın yaratacağı virüsün
bulaşmasının artması ihtimali, sokağa
çıkma yasağının sadece birkaç saat
evvel ilan edilmesi kararının, halk, basın
ve Sağlık ve Bilim Kurulu üyesi doktorlar
tarafından haklı olarak çok fazla eleştirilmesine sebep oldu.
Başından beri Türkiye’deki Covid-19
operasyonunu yürüten kişi olarak görünen ve halk tarafından oldukça takdir
toplayan sayın Sağlık Bakanı Fahrettin
Koca, sokağa çıkma yasağından son
dakikada haberi olduğunu söyledi. Büyükşehir Belediye Başkanları, karardan
haberdar edilmediklerini ve basından
duyduklarını söyleyerek hükümeti halka
şikayet etti. İzdihamın yarattığı görüntüler, dünya basın ve medyası tarafından
sıklıkla kullanıldı. Hatta bazı yabancı
sanatçılar tweet bile attılar.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, alınan
her kararın sayın Cumhurbaşkanının
talimatları ile alındığı açıklamasını
yaptı. Ancak bu açıklamadan birkaç saat
sonra da gene sokağa çıkma yasağının
kalkmasına sadece saatler kala, yasağın
bütün sorumluluğunun ‘şahsına’ ait
olduğunu ifade ederek ve sayın Cumhurbaşkanından da özür dileyerek istifa ettiğini twitter hesabından basına duyurdu.
İşte bu istifa tweetinden sonra olanlar
oldu. Süleyman Soylu istifa etmesin diye
atılan tweetler trend topik mi olmadı,
bazı semtlerde Süleyman Soylu’ya destek
için ışıklar yanıp sönüp tencere tava
mı çalınmadı. Velhasıl sayın Soylunun
sevenleri işi ele alarak desteklerini
gösterdi.
Bütün televizyonlar son dakika haberleri geçerek, ekranlarını bu konuda
yorumculara bırakır, acaba istifa kabul
edilecek mi edilemeyecek mi diye yorumlar, tweetler atılırken iki saat sonra,
Cumhurbaşkanlığı İletişim Daire Başkanlığından gelen açıklama ile Süleyman
Soylu’nun görev süresi boyunca yaptığı
hizmetler anlatılarak Cumhurbaşkanı
tarafından kabul edilmediği açıklaması
geldi. O halde gelelim İçişleri Bakanı istifaya neden gerek gördü. Mesaj
kimeydi. Bu soruların cevabı hakkında
herkesin kendine göre yorumları var.
Aslında herkes de artık Türkiye’de neyin
neden olduğu ve ne olduğunu biliyor.
Bu yorumlara uzun uzun girmeye hiç
gerek görmeden işin sonucuna gelelim.
Bu istifa hikayesi, İçişleri Bakanını bir
gün öncesine göre çok daha kuvvetli bir
siyasi kişilik haline getirdi. Hatta dosta
düşmana karşı, halk beni bırakmaz, işte
bakın görün mesajı verdi. En önemlisi AK
Partide Erdoğan’dan sonra ikinci adam
iddiasını güçlendirdi.
Ancak malum, maalesef Türk siyasi
sistemi ve alışkanlıkları, ikinci adamın
varlığını pek sevmiyor. Bütün siyasi parti
liderleri ikinci adamı kendine tehlike
olarak görüyor. Hele de Soylu gibi milliyetçi oylar bakımından önem taşıyan,
sevilen ve bakanlık makamının ötesinde
bir siyasi kimliğe sahip bir ikinci adam.
Covid de inşallah bir gün geçecek ve
gene ülkece günlük yapay siyasi krizlerimizle kalacağız. Sizce önümüzdeki
günler siyasi bakımdan nelere gebe? Ne
dersiniz? Hep beraber bekleyip görelim.
Ama nedense zihnimde bir söz dönüp
duruyor. ‘Mağluptur bu savaşta galip
çıkan’.