Murat Aydın
Suçsuz olan tek kişi
Daha 11 yaşındaydı. Salgın nedeniyle kapalı olan okulunun yaptığı çevrimiçi derse bağlanmak için evdeydi. Sarsıntı başlayınca ne yaptığını, ne hissettiğini düşünmek can yakıcı. 24 Saat boyunca kaldığı enkazın başında umutla bekledi ailesi ve sevenleri. Ama olmadı. Emrah Apartmanı’nın moloz yığını halindeki enkazında didinen ekipler Elifciğin cansız bedenine ulaşabildi. Sonrası malum. Anne ve babası için tarifsiz bir acı, isyan, gözyaşı.
İzmir depreminde kaybettiğimiz onlarca candan birisi Elif. Şimdi Elif ve kaybettiğimiz diğer canların acısı taptaze. Yaralılarımız hastanelerde. Acılar biraz soğuyup enkaz kaldırıldıktan ve tablo tüm ağırlığıyla karşımıza çıktıktan sonra herkes birbirine dönüp “suçlu sensin” diyecek. Ama kimse kendi suçunu görmeyecek.
O halde biz şimdiden soralım; suçlu kim?
İmar yasalarını sürekli değiştiren, çıkardığı imar aflarıyla kaçak yapılaşmayı meşru hale getiren, kaçak ve mevzuata aykırı yapı yapmaya etkin cezalar getirmeyen siyasi iktidarlar suçlu. Bunu söylemek en kolayı. Peki, bu kadar mı?
O siyasi iktidarlara imar afları çıkardığı için yeterince tepki göstermeyen bizler suçlu değil miyiz? Kaçak binalara laf edip kendi kaçak binamız için af talep etmedik mi? En küçük taleplerimiz için siyasilerin kapılarını aşındıran bizler; kaçak yapılaşmayı önlesinler, imar affı çıkarmasınlar, kaçak ve tehlikeli yapı yapanları cezalandıran yasalar çıkarsınlar diye siyasetçilere baskı yaptık mı?
Kaçak binaların yapılmasına göz yuman, yapılanları yıkmayan, imar planlarından inşaat ruhsatlarına, yapı denetiminden oturma iznine kadar her aşamada gerekenleri doğru şekilde yapmayan belediyeler suçlu. Doğru, onlar da suçlu.
Peki, kaçak yapıları yapan, ruhsatlı yapısına ekler yapan, 150 metre kare eve sığamayıp balkonu kapatan, evin sağına soluna çıkmalar yapan, kaçak binamız mühürlendi diye belediye başkanına kızıp siyasi baskı yapan bizler suçlu değil miyiz?
Komşusunun yaptığı kaçak eklentiye veya izinsiz tadilata göz yuman, komşusuyla başka bir nedenden kavga edene kadar şikâyet etmeyen komşunun hiç mi suçu yok?
Zemin kattaki dükkânı daha “geniş ve kullanışlı olsun” diye kolonları kestiren suçlu. Peki, bu yeri görüp karşı çıkmayan, şikâyet etmeyen bina sakinleri, o kolonları kessin diye çağrılan inşaat ustası onların suçu yok mu? “Kes kardeşim bu kolonu dükkân geniş olsun” dediğinde “abi sen ne yapıyorsun ben bunu kesemem” demeyen usta şimdi televizyondaki yıkımı seyredip “vah vah” demiyor mu?
Alacağımız veya oturacağımız evin; metrekaresine, oda sayısına, manzarasına, banyodaki fayansının kalitesine kadar bakan ama binanın depreme dayanıklılık durumunu, projesini sormayan bizlerin suçu yok mu? Manzarası veya muhiti güzel evi değil depreme dayanıklı ve sağlam evi daha değerli saymayan “piyasa” anlayışımız suçsuz mu?
Bunca şey yaşandıktan sonra, binası hasarlı raporu almasın da kullanılmaya devam etsin diyecek olan çıkmayacak mı sanıyorsunuz? Tehlikeli diye mühürlenen binasında hiçbir iyileştirme yapmadan ya da sözde yapmış görünerek o mührü kaldırtmak için ricacı olmayacaklarına, belediyelere baskı yapmayacaklarına emin misiniz?
Sözü uzatmanın âlemi yok, hepimiz suçluyuz. Suçsuz olan tek kişi o güzelim gözlerini şimdi yummuş olan, kendisini en güvende hissetmesi gereken yerde yani evinde hayatını kaybeden Elifcik. Ve bizler, biz hepimiz ona güvenli bir binada yaşama imkânı veremediğimiz için suçluyuz.
O yüzden kim suçlu tartışmasını bir yana bırakıp, suçlarımızın ağırlığını sırtımızda hissederek sorulması gereken şu soruları sormalıyız: Sağlıklı ve güvenli binalarda yaşamak için yapılması gerektiğini hepimizin bildiği şeyleri yapmaya hazır mıyız? Bunları yapmayı istiyor muyuz ve bunları yapmaya cesaretimiz var mı? Cevabımız evet ise işe koyulalım.