Murat Aydın
Söküp atarız
Muhalefet, siyasi iktidara ve dayandığı çıkar çevrelerini bu kez doğrudan ve en can alıcı yerden vuruyor. Hukuku eğip bükerek, tahkim koşulları konularak yaratılan ve adına “yap işlet” denilen talan düzenine son vereceklerini söylüyorlar. İktidarı devralınca bu düzeni değiştireceklerini, bu düzenden beslenenlerin hortumların keseceklerini, yatırımların bedelini ödeyip kamulaştıracaklarını, bunun dışında “beş kuruş” ödemeyeceklerini söylüyorlar. Bu tavır son yılların en doğru, en net ve en siyasi tavrıdır.
Tavrın doğru olduğu siyasi iktidarın gösterdiği tepkiden de açıkça anlaşılabiliyor. Erdoğan, talan düzeninin en büyük projesi olan Beton İstanbul projesine ilişkin törende iktidara geldiklerinde bu proje için para ödemesi yapmayacaklarını söyleyen muhalefete “bu paraları uluslararası tahkim yoluyla sizden söke söke alırlar” dedi. Bu sözler birkaç açıdan değerlendirmeyi hak edecek derecede önemli.
Her şeyden önce artık Erdoğan da kendi iktidarının sona ermekte olduğunu görüyor ve kendisinden sonraya dair cümleler kuruyor. Bu durum iktidarın psikolojik üstünlüğü kaybetmiş oluşunun en üst makamdaki yansıması olarak kayıtlara geçmeli. “Bunlar gitmez” duygusunu önemli ölçüde aşan muhalefetin özgüvenli ve doğru tavırları iktidarı da etkilemiş ve “gidiyoruz” duygusunu en üst makama kadar çıkarmış görünüyor.
İkincisi, ülkenin Cumhurbaşkanı, iktidardan gittikten sonra ülkenin yani hepimizin parasını “sizin paranız” olarak niteleyebiliyor ve bu paranın hepimizden alınacak olmasını dert etmeden “sizden alırlar” diyebiliyor. Üstelik bu alma eyleminin zora dayalı olacağını, bu paranın tahkim yani uluslararası şirketlerce belirlenen sözde tarafsız hakemler eliyle “söke söke” alınacağını söyleyebiliyor. Bu sözler “benden sonrası tufan” yaklaşımının hazin bir örneği olarak daima hatırlanmalı.
Üçüncüsü ve bence en önemlisi, yapılan sözleşmelere uluslararası tahkim koşullarının neden konulduğunun açıkça söylenmiş olması. Yapılan sözleşmeler birer sömürü sözleşmesi olduğu için ve bu sözleşmeler ancak mevcut iktidarın devamı halinde uygulanabileceğinden, iktidar sonrası için tahkim koşulları konulduğu, iktidar değişince bu hükümlere dayalı olarak sömürünün devam ettirilmek istendiği en üst düzeyde itiraf edilmiş oldu.
Biz bu anlayışı Osmanlı’nın son döneminde ülkeyi sömürge haline getirmek isteyenlerin kurduğu imtiyaz anlaşmalarından, ekonomik, ticari ve adli kapitülasyonlardan tanıyoruz. Demiryollarını yolcu garantisiyle yaptırıp yapılan işin beş katını aşan paraların ödenmesine yol açan soyguncu düzeni unutmadık. Lozan’da yırtıp attığımız kapitülasyonların ne anlama geldiğini de nasıl baş edileceğini de biliyoruz.
Yeter ki millet bu düzeni değiştirmeye, kendisinin ve çocuklarının geleceği çalınarak başkalarının zengin edilmesini sağlayan bu sömürü düzenini kaldırıp atmaya karar versin. Çünkü “milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracak”, hukuk eğilip bükülerek oluşturulmuş, ülkenin kaynaklarını sömüren sözleşmeler çöpe atılacak, kimse bu ülkenin kaynaklarını, parasını söke söke alamayacaktır. Zafer Havaalanı başta olmak üzere havaalanları, otoyollar, köprüler, şehir hastaneleri ile ülkenin hazinesine takılan hortumların kesilmesini ne sözleşmeler ne tahkim ne de başka bir şey engelleyecek.
Kendisine “aman düveli muazzamı kızdırmayalım” diyenleri rehber alanlar elbette bu azmi ve kararlılığı idrak edemezler. İmzaladıkları sözleşmelerle kurulmasını sağladıkları sömürü düzenin yıkılamayacağını da sanabilirler. Ancak biz “düveli muazzamı kızdırmayalım” diyenlerin değil “ya istiklal ya ölüm” diyenlerin izindeyiz. Ülkenin her şeyini söke söke almak isteyenleri 100 yıl önce çok daha zor koşullarda söküp atmayı başardık. Yine söküp atarız.