Şu sıra iktidarın ve iktidarı destekleyenlerin en büyük derdi sokak röportajları. Çünkü konuşanlar ne siyasetçi ne partili, ne muhalif ne yandaş; sadece gerçek. Anne, baba, öğrenci, emekli, işçi, memur. Bulunduğu durumu hazmedemeyen yaşam öyküleri konuşuyor. Hem nasıl konuşmak, nasıl anlatmak; hayatlarında kamera görmemiş insanlar, stüdyo programlarına katılsalar, ekonomi anlatan gazeteciler konuşamaz. O kadar kendiliğinden o kadar hakikat. Gözü yaşarmadan, boğazı düğümlenmeden, insanlığından utanmadan iki video üst üste izleyebilen görmedim. Ekmek kuyruğunda ağlayanlara, evladından utananlara cevap veremeyenler, mikrofon tutup soru soranları sokağı karıştırmakla suçluyor. Onlar bir dokunmasa ah diyen yok, sorun yok sayıyorlar.
Görüş ayrılığı anlaşılabilir, yöntem farklılığı bir yere kadar olabilir ama açta açıkta kalan yoksa… Aynı tabloyu tam tersi yorumlamak, dehşet rakamlarla serap görmeye uğraşmak, kendine ait olmayan parayı çarçur etmek anlaşılamaz. Hem elleriyle kulaklarını kapatıyorlar, hem de ‘Duymuyorum’ diyebilmek için herhalde, “Aaa” diye bağırıyorlar sanki. Deneme denemez buna, “Senin derdin beni ilgilendirmez” demekten başka bir şey değil.
Asgari ücret yüzde 50 artırıldığında, dolar kuru da neredeyse o kadar artmıştı. Sonra ayın 15’inde 15 lirayı, 16’sında 16 lirayı, 17 Aralık’ta 17 lirayı zorladı. Bugün ayın 20’si; ay bitmeden bitsin bu kâbus derken maaş bitti, yağ bitti, süt bitti, çarşı pazar bitti, kala kala bir ekmek kuyruğu kaldı. Ona bile sahte kuyruk dediler.
Ekonomistlere de kulak asmıyorlar, üretim sektörünün çaresiz aktörlerine de. Dünyayı bilenler, devletin halkın parasına hürmet edenler, bilimle hukukla ve güvenle müdahale istiyor, iktidar günü kurtaran adımlarla özgün modelde ısrar ediyor. Defalarca tanık olduk erişim yasaklarına. Toplumun ayarını bozan taciz, ihmal, facia, din istismarı ne kadar kötü haber varsa sorumluyu tartışamadan yayın yasağı getiriliyor. Çıkarın bir karar daha, döviz kuruna getirin erişim engeli.
Belki bir iki gün kurtarabilirsiniz, deneyin uyarsa.
Ekonomi rakamlarla değil, güvenle, inandırıcılıkla, beceriyle yönetilebilir.
Peki, o güveni nerede arayacağız, kimlerde bulacağız beceriyi?
Kapalı kapılar ardında, yönetenlerin tartışmadan, şeffaflıktan uzak tutumuna bakınca o güveni verecek kimse görünmüyor. Maliye Bakanı dar gelirliye güven vermek için “Sen maaş alıyorsun, neyini kaybedersin? Ben bütün varlığımı kaybederim” diyebiliyor. Böyle avans isteyen, şu sözlere onay bekleyen bir siyasetçi, başarsa başarsa kendi servetini korumayı başarır.
Vurguncular kim?
Dış güçler ne yaptı?
Fırsatçılar nerede?
Stokçu mu bu fiyatların tek faili?
Tarlasına gübre bulamayan, hayvanına yem alamayan çiftçi Almanya’ya mı kızsın, Bulgaristan’a mı?
Eleştiri de kabul etmiyorlar, soru da.
Hatta iktidar milletvekilleri üste çıkıp muhalefete yükleniyor:
“Ezanı susturamayacaksınız, bayrağı indiremeyeceksiniz.”
Anlaşılan evirip çevirip bizi haksız çıkaracaksınız…
Peki kabul.
Ama bizim bir maaşımız var; yetmez, sizi kurtarmaz.