Ahmet Çakır
Snooker’da dev adım
Snooker’ı birkaç yıldır Eurosport’tan izleyip tiryakisi haline gelenler arasındayım. Günün birinde bu işin ülkemizde yapılması konusunda elbette ki umutluydum ve mutlaka orada olup yerinde izlemek kararındaydım.
Fakat biliyorsunuz, ‘Hayat, siz birtakım planlar yaparken başınıza gelenlerle doludur’ şeklindeki sözün doğruluğunu anlayacak bir durum yaşadım. Çok büyütülecek bir şey olmasa da Antalya’ya gitme imkanı bulamadım.
Gerçi bu işin Federer’i olarak gördüğüm Ronnie O’Sullivan’ın gelmeyişi nedeniyle biraz buruklaşmıştım ama gelenler de çok sıkı adamlardı. Listeyi inceleyerek değil şöyle göz kararıyla söylüyorum ilk 20’den en az 10 adam var gibiydi. Böyle bir işi örneğin teniste başarsanız, yer yerinde oynardı. Dolayısıyla organizasyonun ilk adımda bu yönden başarılı olduğunu söylemek mümkündü. Özellikle Turkish Masters’ın bu ilk organizasyonunu kazanan dünya 3 numarası Judd Trump, Galler Açık Şampiyonasının neredeyse dakikalar sonrasında Antalya uçağına binmek zorunda kalmıştı. Bu zahmete de değdi. Sezona pek parlak bir başlangıç yapmayan yıldız Snookercı buradaki şampiyonlukla kendine geldi değerlendirmesi yapılabilir sezon sonunda.
Finalde karşısında Matthew Selt yerine Çinli sporculardan birinin olmasını yeğlerdim. Bu durum, turnuvanın ve Antalya’nın tanıtımı açısından çok daha yararlı olabilirdi.
Tekrar ediyorum, yerinde izlemediğim bir turnuvayla ilgili televizyondan görebildiklerimle ilgili izlenimler bunlar. Ülkemizde yapılmış ilk Snooker turnuvası ile aramda hiçbir bağ bulunmamasına gönlüm razı değil. Hiç değilse böyle bir yazı yazmış olayın diye çalakalem gidiyorum. Herhangi bir hatam olursa, peşinen özür dilerim.
Dünya sıralamasında epeyce yukarılarda bulunan bütün Mark’ların elenmesi maçları tv’den anlatan arkadaşların hoş esprilerine neden oldu. Özellikle şu anda dünyanın 1 numarası durumundaki Mark Shelby’nin ilk gün elenmesi olacak iş değildi ama her spor dalı böyle sürprizlere açık. M.Williams, her zaman çok daha yukarılara gidebilecek bir sporcu ama o da erken elendi. Higgins gibi büyük bir usta da erken veda etti. Shaun Murphy seyircilerle çok iyi bir iletişim kurdu ama çeyrek finalde Oliver Lines ile yaptığı maç salondaki izleyicileri bayıltacak kadar uzadı. 4 saati aşan maçı son anda rakibinin elinden alması, seyircileri eğlendirdi. Bu kadar uzun süren bir maçı salondan izlemek de neredeyse belli bir sportif performans gerektiriyordu diye anlatılabilir. (Evdeki rahat koltuğumda izlerken bile epeyce sıkıntı çektim). Yemekli 1 800 TL, yemeksiz 1 200 TL olduğu belirtilen fiyatlarla epeyce biletli seyircinin maçları izlediğini gördük. Nirvana otelin turnuvaya çok iyi bir ev sahipliği yaptığından kuşkumuz yok.
1 ve 2 numaranın olmadığı finali 3 numaranın kazanması normaldi. Snooker’ın Novak Djokovic’i (Adlandırmalar benim) olarak gördüğüm Judd Trump’ın bizde de sıkı bir hayran kitlesinin olduğunu görmek şaşırtıcı değildi. Belki S.Murphy kadar sempatik biri değil ama oyuna, rakiplerine ve seyirciye saygısı takdir görüyor.
Bu turnuva her bakımdan umut verici bir başlangıç oldu. Zemindeki, üzerinde çeşitli çizgi-desenler bulunan kırmızı halı tv görüntüsü için pek uygun görünmedi. Bunu da minicik bir eleştiri olarak kabul edelim.
Sonuçta, Snooker ile ilgili olarak çok güzel bir adım atıldı. Ayrıntıları katılan arkadaşlardan öğrenip bir yazıyla daha işin önünü-arkasını anlatmaya çalışacağım.