Haldun Solmaztürk
“Sizin nesliniz İslamın galebisini, küfrün yıkılışını görecektir.!”
Diyanetle ilgili, son derece anlamsız, hatta saçma bir tartışma sürüyor.
Hutbede, duada, rahmette Atatürk’ü niçin anmıyorlarmış…!
Aslında rahmetli Fesli’nin “Keşke Yunan galip gelseydi.! Ne hilafet yıkılırdı, ne şeriat kaldırılırdı. Bizim gavur, elin gavurundan daha şediddir” lafı acı ve yalın gerçekliği açıklıyor.
Cumhuriyet’e ve Atatürk’e olan asırlık kinlerini hiç bitirmediler, aksine beslediler, büyüttüler.
Erzurum ve Sivas Kongreleri sürecinde, yani daha 1919’larda, İstanbul’da Ahmet İzzet Paşa’yı ziyaret eden Ali Rıza Paşa, heyecan ve öfkeyle bağırır: “Cumhuriyet yapacaklar, Cumhuriyet.!”.
Cumhuriyet, saltanat ve hilafete dayalı ‘tek adam’ rejimi yerine demokrasiyi getirecektir. Düşündükçe dehşete kapılırlar. Cumhuriyet o kadar korkutucudur ki, Kuvayi Milliye’ye karşı işgalcilerle işbirliğine giderler. Hatta Osmanlı Harbiye Nezareti Batı Anadolu’da—Ağustos 1919’da—Yunan kıtalarıyla Kuvayi Milliye arasına ‘Osmanlı kıtaları’ konulmasını ya da işgal mıntıkasının Yunan kıtalarından başka, İtilaf kıtaları tarafından ‘işgalini’ bile teklif eder. Sonunda İstanbul da işgal edilir. Sevr Antlaşması Padişah’ın da katıldığı Osmanlı Saltanat Şurası’nda onaylanır, 10 Ağustos 1920’de imzalanır, yürürlüğe girer.
Ankara Sevr’i reddeder, Meclis ‘Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin üstünde bir kuvvet yoktur’ der, savaşır ve kazanır. Önce hilafet ile saltanat birbirinden ayrılır ve ‘saltanat’ kaldırılır. ‘Zatı Şahane’ İngiltere’nin himayesine girer ve bir İngiliz harp gemisiyle İstanbul’dan ayrılır. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilir, 3 Mart 1924’te de Hilafet ‘ilga edilir’.
En büyük kabusları dört yıl içinde gerçek olmuştur…!
Rauf Orbay “Hiçbirimiz olmasaydık, Kurtuluş Savaşı’nı Atatürk gene başarırdı. Ama o olmasaydı hiçbirimiz onun yaptığını yapamazdık” der. Milli Mücadele’nin temel gerçekliği budur. O bir türlü bitmeyen kinin temelinde de bu gerçeklik vardır.
Birilerinin ağzından düşürmediği ‘Kininin, öcünün davacısı’ lafı Necip Fazıl’ındır. Atatürk’ün yaptıkları—ona göre—İşgâl ordularının bile yapamayacağı bir cinayet, ‘öldürücü küfürdür’. Ama surda (!) bir gedik açılmıştır, “Halka değil, Hakk’a inanan; Hakimiyet Hakk’ındır düsturuna hasret çeken, gerçek hürriyeti Hakka kölelikte bulan gençlik” dâva taşını gediğine koyacaktır.
Necip Fazıl 1983’te ölür; bayrak Atatürk’ü ‘firavun’ olarak anan Nuri Pakdil ile ‘Fesli’ olarak bilinen Kadir Mısıroğlu’na kalır.
Pakdil, Aralık 2015’teki bir toplantıda ‘dava arkadaşı’ Tayyip Erdoğan’ı ‘kırmayarak’, salondakileri “Türkiye özeline ait olmak üzere anti- firavunist bilinçle” selamlayan kişidir. Kendisini Genelkurmay Başkanı ile Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı’nın Ocak 2017’deki nezaket ziyaretinden de hatırlayabilirsiniz. MİT Başkanıyla ‘çok eskiden beri’ tanışırlarmış. Hulusi Paşa da Kayseri Lisesi’nde okurken Pakdil’in ‘edebiyat’ dergisini takip edermiş.
Tesadüfün böylesi yani.!
“Keşke Yunan galip gelseydi.!” diyen Fesli yıllarca kinini kusar:
“Nasıl buluğ çağına ermemiş çocuğa [niçin] evlenmiyorsun diyemezsen, hükümete de niye şeriat ilan etmiyorsun diyemezsin. Vakti var. [Ama] Sizin nesliniz İslamın mutlak galebisini, küfrün [Cumhuriyetin] mutlak yıkılışını, heykellerin köpek leşi gibi sürüklendiğini görecektir”.
İşte bugün ‘Zafer bayramında, Milli Mücadele’nin başkomutanı Atatürk’ü niçin anmıyorsunuz?’ diye sordukları Diyanet İşleri Başkanı, 9 Kasım 2018 günü resmi kıyafeti ve makam aracı ile o Fesli’yi ziyaret edip hediyeler veren kişidir. Görüntüleri de 10 Kasım günü servis ettiler.
Ayasofya için “Fatih Sultan Mehmet Han, bu muhteşem mabedi kıyamete kadar cami olmak kaydıyla vakfedip müminlere emanet bırakmıştır. Vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar” diyen de aynı kişidir, Ümmet devleti kurmak için Şeriat anayasası hazırlayan da.!
Yani hiçbirinin tutum ve söylemlerinde yeni, bilmediğimiz, yadırganacak hiçbir şey yok.
Şaşırtıcı olan artık kin ve nefretlerini gizlemek ya da tevil etmek ihtiyacı duymamaları.
Giderek artan saldırganlığın ve fütursuzca hukuk tanımazlığın arkasında bir şey olmalı.
Ya ‘küfrün mutlak yıkılışı’ vaktinin geldiğine gerçekten inanıyorlar ya da başka bir hesapları var.
İşte bu kaygı verici.!