Haldun Solmaztürk

Haldun Solmaztürk

Siyasetteki ‘liderlik’ boşluğu doldurulamıyor.!

Türkiye gibi, Türk siyaseti de bir kriz döneminde—liderlik boşluğu bir türlü doldurulamıyor.

Burada sözünü ettiğim tek tek kişiler değil, liderlik işlevi…

Modern dünyada ‘baba’ tipi buyurgan kurtarıcılara, ‘tek adama’ artık yer yok ama demokratik, yani ‘ortak’ liderlik işlevi kritik önemini koruyor, hâlâ çok önemli—özellikle bizde, Türkiye’de.

Çünkü, artık sadece illüzyona dayanan ‘tek adam’ rejiminde ortaya çıkan bir liderlik boşluğu var.

Liderlik, fark yaratabilmektir. Liderliğin başarı ölçütü de burada, gerçek bir fark yaratılıp yaratılamadığındadır—ama yaratılamıyor.!

Liderlik, öğrenmek, hatalardan ders almak, doğru adımları atabilmektir—hatada ısrar ediliyor.!

Liderlik, kulak vermek, dinlemektir—eleştiriye, girdiye ve gerçekliğe kapalı bir gidiş sürüyor.!

Liderlik bir amaç, bir vizyon, bir hikaye sunar, inandırır, heyecan ve katılım yaratır—olmuyor.!

Bir tarafta ‘karizma’ diğer tarafta ‘dürüstlük’ vurgulu siyasi propaganda sürüyor ama toplumda henüz ‘devletin ve milletin’ gerçek sorunlarının çözülebileceğine ilişkin bir inanç, heyecan yok.

Genelde sanılanın aksine, başarılı siyasi ‘liderlik’ esas olarak bir katalizör görevi görür, yani zaten olgunlaşmış koşullarda değişimi, dönüşümü kolaylaştırır, hızlandırır.
2000’li yılların başında Türkiye’de yaşananları düşünürseniz tam da böyle olduğunu görürsünüz.

Bu siyasi kadroyu iktidara getiren koşulları onlar yaratmadı ama onlar o koşulları ustaca kullanarak bir dönüşümü başardılar—koşulların gerektirdiği tipte bir liderlik ve ‘liderle’.

Daha 1990’ların başında başlayan süreçte, hem iç hem de dış dinamikler rol oynadılar. Sudan bir bahaneyle iptal edilen 2002 Siirt seçimini, bir hafta sonra Oval Ofis’te Başkan Bush’la tokalaşan Erdoğan’ın gülümseyen çehresini, 1 Mart tezkeresini, Avrupa’dan estirilen ‘AB’ye tam üye oluyoruz’ havalarını, ‘demokratikleşiyoruz’ çığlıklarıyla yürütülen kumpas davalarını hatırlayın.

Ama 2013 Gezi tepkisi, aynı yıl başlayan AKP-Cemaat ‘iç savaşı’ ve 2015 seçimleriyle farklı bir sürece girildi. Allah’ın ‘büyük lütfu’ saydıkları darbe girişimi ve Atı-Alan-Üsküdar’ı-Geçti referandumuyla farklı dinamikler harekete geçtiler. Böylece gelişen Cumhuriyet döneminin en ciddi rejim krizi ve ortaya çıkan liderlik boşluğu tarihi bir demokratik dönüşüm fırsatı sunuyor.

Sosyal, siyasi, ekonomik iç ve dış gelişmeler, değişen koşullar değişim ve dönüşümü kaçınılmaz kılıyor ama süreç çok sancılı gelişiyor—ve uzuyor. Türk toplumu son elli yılda yaşananlardan çok şey öğrendi, kritik çoğunluğun siyasi kültürü evrildi—demokrasi ve iyi yönetim talebi var. Ekonomik gerçekliğimiz, harekete geçirilememiş entelektüel ve bilimsel potansiyelimizle önümüzde parlak bir gelecek var.

Bir eşikteyiz, ama dönüşümün katalizörü olacak siyaset kurumu toplumun çok gerisinde kaldı.!

Demokratik dönüşümün önünde hiçbir güç duramaz; gerçekleşmesi sadece zaman meselesidir. Ama, reaksiyonu hızlandıracak, dönüşümü gerçekleştirecek ‘liderlik’ boşluğu doldurulamıyor.

Israrla sürdürülen kötü yönetimle koşullar ağırlaşırken sorunlarımız da artıyor. Artık toplumsal desteği tümüyle kaybetmiş iktidardaki azınlığın bir taraftan devlet gücünü partizanca kullanan tutumu diğer taraftan sınırsız propaganda gücü, siyasi mücadeleyi zorlaştırıyor.

Muhalefet tam da şimdi ihtiyaç duyulan ‘liderlikle’ koşullar arasındaki kritik ilişkiyi bir türlü anlayamıyor.!

Bugünkü koşulları hazırlayan, liderlik boşluğunu yaratan muhalefet değil iktidardakilerin kendi hatalarıdır. Şimdi, garip hatta ‘sürreal’ gelse de kendi yarattıkları o boşluğu doldurmaya tekrar kendileri talip oluyor, “Bunu biz yaparız, mevcut sıkıntıları yine biz çözeriz” diyorlar. Propagandayla yarattıkları sanal bir arka plana dayalı bir vizyon, bir gelecek hayali sunuyorlar. Seçime giderken suni olarak yaratılacak ‘refah’ algısı ve ülkeyi—kendi yarattıkları—cehennemden kurtarabilecek ‘tek lider’ önermesiyle, açıkça muhalefetin alternatif sunmadaki beceriksizliğini istismar etmeyi hedefliyorlar.

Öncelikle yapılması gereken, topluma birlikte çalışma ve birlikte başarma kararlılığının gösterilmesidir. Berrak bir gelecek vizyonu, bir yol haritası, ortak bir program ve kadrolara ihtiyaç vardır. Ama gerçek bir alternatif sunulamamaktadır.

İktidardakilerin doldurmaya soyunduğu liderlik ‘boşluğu’ budur.

Toplumda giderek artan kaygının, umutsuzluğun, hayal kırıklığının ve yükselen öfkenin temelinde de bu vardır.

Yirmi yıldır iktidarda olan kadroların kendilerini bugün hâlâ ‘iyi yönetim’ vaat edebilecek durumda görebilmeleri aslında muhalefete atılan bir tokattır—uyanmaları için.!
Dönüşümün ortak liderliğini ‘Altılı-Masa’ üstlenemeyecekse—ki şu ana kadar sadece isteksizlik sergilemişlerdir—bir başka sivil ya da siyasi oluşum ya da girişim üstlenecektir.

Üstlenmelidir.!

Ne bir başka ‘şahsım’ rejimini kaldıracak lüksümüz vardır ne de olanları sessizce izleyecek sabrımız.!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Haldun Solmaztürk Arşivi