Siyaset de rekabet de bir yere kadar!

İktidarların orantısız gücü, ayrıcalık merakı, kuralları, kanunları işine geldiği gibi eğip bükmesi yeni değil. George Orwel’in 70-80 yıl önce yazdığı ağır taşlamalar, alaycı kitaplar da dünyanın dört bir yanında yönetenleri utandıramadı gitti. Acı kuvvetlerini önce kendi halkları üzerinde kullandılar. Her gün yeni bir vartayla çalışan sınıfların hafızasını yanıltan, sömürülenleri, umutları anlatan romanlar, Hayvan Çiftliği masalı dünya klasiği olur muydu yoksa? Çıkar çevreleri, işbirlikleri sürekli yenileniyor; düşman duruma göre değişiyor.

Üretenlerin çalışanların işleri ağırlaşıyor, emeklerinin karşılıkları, kazandıkları para her geçen gün azalıyor. Yediği ekmeğin eksildiğini konuşamadan devletine, yöneticilerine, ülkesine bağlılığı tazeleniyor. Her gün yeni bir kavgayla, her gün yeni bir sloganla yola çıkarken ortaya konulan eşitlik ve adalet tarifleri, yönetenleri kayırarak yeniden yazılıyor.

Toplumsal hafıza ders çıkaracak, hesap soracak güçte hiç olmadı. Geçmişte yaşananlar, tutulmayan sözler, sorumlusu olmayan büyük felaketler kolaylıkla unutuldu. Ama artık bir yıl öncesini, geçen haftayı, dünü inkâr eden yapay bir gerçeklikle yaşanıyor zaman.

Bugünün tartışmaları ve o tartışmalarda kullanılan malzemeler öyle bir seçiliyor ki iktidara gölge dahi düşmüyor.

Övünç kaynağı olan, dünyanın en yeni havalimanının dünyayla irtibatı kesiliyor, kar yağışını, İstanbul’u, metrobüsleri konuşup orayı konuşmamayı becerebiliyorlar.

Ankara’dan gelen bakanların uçağı kapatılan Atatürk Havalimanı’na iniyor, iner inmez İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin “yetersizliğini” anlatıyorlar.

Parası dolarla peşin ödenmiş otoyolun 18 saat kar altında kalmasını eleştirmedikleri gibi, beyaz örtüyü sadece müteahhit yolunda doğal afet olarak görüyorlar.

Ekonomi yönetimi Türk Lirası’na itibar arıyor ama dolar garantili ödemeler yürüyor. Milyarlık ihaleler devletin çıkarlarını koruyacak adil rekabet anlayışıyla değil, felaket, salgın gibi olağanüstü hal dönemleri için düzenlenmiş davet usulüyle yapılıyor; kimi istiyorlarsa o alıyor.

Sobalar yanmamış, kombiler kapalı, memleket üşümüş ne gam.

Bir gün hapisteki Demirtaş, bir gün İmamoğlu, başka gün Kılıçdaroğlu devletin zirvesinin hedefi oluyor.

Kul hakkını, israfı konuşamayan din adamları siparişle tartışmalara fetva çıkarıyor. Dindarlık, dürüstlük; yolsuzluk iddialarını, haksızlıkları değil Sezen Aksu, Tarkan konuşarak sokağın gündemine taşınıyor.

Memleket Gülşen’in kıyafetini dert sanırken 150 kez değiştirilen ihale kanunuyla paranın nereye gideceğini belirleyebilirsiniz; kanuna uyar ama hakka hukuka sığmaz.

Adalet bakanını değiştirerek adaleti, TÜİK başkanını değiştirerek refahı sağlayamazsınız.

Siyaset de rekabet de bir yere kadar.

Hep haklıyım, hep güçlüyüm dedikçe dökülür yaldızlar; bozulur büyü.

10 yaşlarında bir çocuk devlet himayesinde “Bay Kemal hain” der ve bütün ülke utanır.

Gülmeyin!

Çocukları bölmeyin.

Bari geleceği bugünlere benzetmeyin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Erhan Karadağ Arşivi