Biz hikaye Trump ile başladı zannediyorduk. Ancak öncesi de varmış. Elon Musk ki; hiçbir sosyal medya ağının sahibi değil ama Bolivya’daki Lityum meselesinde parmağı hatta daha da ileri gidip tweeti varmış. Ne demek istediğimi merak edenler, malum dijital ayak izini takip edip ulaşabilir. Konuyu uzatmak istemememin sebebi sakın yanlış anlaşılmasın, dert büyük anlatacak çok şey var.
Facebook’un kullanıcı sayısı 2.7 milyar. Hani bir ara ülkelerle kendilerini kıyaslıyorlardı ya, artık buna ihtiyaç duymayacak kadar büyük. Arkasından da 2’şer milyarla whatsapp ve youtube geliyor.
Bana bu kıyaslama alanları hep eğlenceli gelmiştir. Zira bu hesaplar aslında elma ile armutun toplanmasından hiç de farklı değildir. Yani hani kazın tavuğa özenip yumurtlamaya çalışması gibi.
Ancak yumurtanın, tavukla ilişkisi, artık Amerika’nın bu şirketlerle ilişkisine benzemeye başladı. Amerikan şirketi olup, section 230 sayesinde kullanıcılarının söylemlerinden mesul olmadıkları için, sansür mekanizmaları üretmek zorunda kalmayıp, rahatça büyüyen bu şirketler; şimdi bu kanuna ters düşerek canlarının istediği hesabı, görüşü kapatabiliyorlar. Üstelik bunu Amerikan Anayasasının 1. ek maddesine rağmen özel şirket olmak ve kar amacı gütmek nedeniyle son derece korkusuzca yapıyorlar.
Bunları şöyle bir köşede soğumaya bırakıp bir de diğer tarafa dönelim. Facebook veri toplama işinde, ayarı kaçırıp bir de Apple’dan tam da bu konuda bir darbe yiyince, nasılsa bende whatsapp var diye, onun kullanıcı sözleşmesini değiştirmeyi planladı. Hemen atar mahiyetinde bir mesaj atıp ya bu sözleşmeyi imzalarsınız yada benim yazılımımı kullanamazsınız, topumu alır giderim tarzı bir ayara kalktı. Ancak her zaman kuzu kuzu önüne geleni “Next” tuşuna basıp geçen, “OK” diyen halk bir anda, virüsten evde oturduğu ve zamanı bol olduğu için mi bilinmez ayaklanıverdi.
Herkesi bir düşünce aldı, şimdi ne olacak?
2.4 miyar kişinin kullandığı kamu malıdır. Kamulaştıralım diyen de oldu. Bunların üzerine bir üst komite seçelim diyen de. Hatta inanmayacaksınız “Birleşmiş Milletlerin reforme edilmesi şarttır” diyen de. Aslında “ne olacak?” sorusunun cevabı herkesin karşısındaydı. Oluyordu da, ama gören yoktu.
Geçmişini Bilmeyen Geleceğine Yön Veremez
Aslında ne olduğunu bilmek için biraz medya tarihi (hatta yakın medya tarihi) bilmek yeterliydi. Time ve Newsweek ile başlayan dergicilik en sonunda “fragmentation” (kırılım) yaşayarak çok kategorili bir yapıya geçmişti. Şu anda bir dergi rafına gittiğinizde erkek sağlık beslenmesi dergisi gibi gibi oldukça niş alanda bile bir dergi mutlaka bulabilirsiniz. İşte bunun ismi fragmentation. Peki twitter’da kendine yer bulamayanlar ne yaptı? Parler’a gitti…. Whatsapp kullanmak istemeyenler, telegram, signal, imessenger diye dağıldılar.
İşte bundan sonrası hep böyle olacak. Eskiden bir twitter vardı. Herkes oradaydı diyeceğiz. İnandırıcı gelmedi mi? O zaman bekleyip görün!