Haldun Solmaztürk
Seçimi kazanamayacaklarını zaten biliyorlar; çabaları ‘kaybetmemek’ için..!
Muhalefetteki arkadaşlarda—nereden geldiğini anlamadığım—bir özgüven patlaması var.
Gerçek mi, yoksa siyaseten mi böyle davranıyorlar doğrusu bilmiyorum.
Askerlikte önce hasmın elinde ne olduğuna ve onlarla neler yapabileceğine—imkan ve kabiliyetine—bakılır, sonra da niyetine.. Birincisi istihbarattan gelir, diğeri için emarelere bakmak gerekir. Karar—hareket tarzı—askerlik bilimi, sanatı ve felsefesinin birleştiği yerdir.
Hasmın davranış ‘paternine’ bakılarak ‘maksadı’ ve ‘hareket tarzı’ tahmin edilmeye çalışılır.
Siyasette de böyledir..
Türkiye’deki siyasi muhalefetin temel sorunu bütün bunları göz ardı etmesi..!
Geçen gün televizyonda, ana muhalefet partisinin genel başkan yardımcılarından birini izledim.
Bir gözü notlarında, diğeri monitörde—ekranda kravatının nasıl göründüğüne bakıyor—herkesin bildiklerini, gazete haberlerini uzun uzun anlatıyor. Erdoğan gücü, kontrolü kaybetmiş.. Bugün Türkiye’de en çok “Yaklaşan CHP iktidarı ve/veya yaklaşan ‘Millet İttifakı’ iktidarı” konuşuluyormuş.. Sokağın gündeminde—köyde, kasabada, kahvehanede—bu varmış..!
Panik halinde “Yüzde 30’la iktidarı korumanın yolunu arıyorlar-mış”. Ama “Ne yaparlarsa yapsınlar” Erdoğan rejiminin sonunu millet sandıkta getirecek-miş..
Bir gazeteci, daha fazla dayanamayıp soruyor “Ne yapacaksınız bu durum karşısında..?”
“Hiç merak etmeyin, moralinizi bozmayın. Seçimi kazanıyoruz, AK Parti gidiyor” diyor.
Gazeteciler biraz eleştirince “Öyle olmaz bu işler.. O numaralara gelmem. Ben bu formatın böyle olduğunu bilsem gelmezdim. Zaten özel bir durumdan dolayı geldim, buna rağmen” diyor.
“Bu iş hep böyle yürür zaten..!” diye de ilave ediyor.
‘Hep böyle’ yürüdüğü elhak doğru..
Erdoğan 7 Haziran seçimlerinden sonra, Anayasa’ya göre ‘beş gün’ daha süre olmasına rağmen, hükümet kurma görevini CHP Genel Başkanı’na vermedi—ve keyfine göre yeniden seçime gitti.
Rejimi değiştiren 2017 Anayasa referandumu, Meclis süreci, propaganda dönemi ve nihayet oy verme süreci itibariyle Anayasa, Meclis İçtüzüğü ve bir çok kanuna aykırı olarak yapıldı. Yüksek Seçim Kurulu başkan ve üyeleri—biri hariç—siyaseten nasıl istendiyse (!) öyle davrandılar.
Arkadaşlara göre, “[Sadece] Referandumdaki mühürsüz oylarda ‘bir numara’ var-mış!.. Meşruiyetine halel gelemezmiş, ama kamuoyunda bir kuşku varmış..” (Yani kendilerinde yok..?)
2018’deki seçimlerde devlet gücünün ve imkanlarının nasıl kullanıldığı kayıtlardadır—belli ki onlar da çabuk unutulmuş.. Malatya’daki seçim toplantısına katılan ordu komutanının alkışlaması (!) konuşuldu, ama “Askerin orada ne işi var?” diyen olmadı..! Genelkurmay Başkanı, Cumhurbaşkanı tarafından helikopterle, aday olması beklenen eski cumhurbaşkanını ziyarete (!) gönderilince de kıyamet kopmadı. (Sadece haberi yapan gazeteci işini kaybetti.)
Anadolu Ajansı’nın ‘hizmet’ yarışında YSK’dan rol çaldığı 2019 yerel seçimlerinde de ‘patern’ bozulmadı. Hani Binali Yıldırım’ın 23.25’te televizyonların karşısına geçip “İstanbul’da seçimi kazandık, hayırlı, uğurlu olsun” dediği seçim.. Arkadaşlar bunları bile unutmuş gözüküyorlar.. Aynı zarfa atılan oy pusulalarından AKP’nin beğendiklerinin YSK tarafından kabul edilip, beğenmedikleri için yeniden seçime gidildiğini de..
Bütün bunların üstüne son bir yılda AKP dışındaki partilerden seçime giren adayların kazandığı belediyelerde ortaya çıkan yolsuzlukları, açılan davaları, bunların siyasi bedellerini koyun..
Bir sonraki seçimleri kaybederlerse, ‘seçimden’ çok daha fazlasını kaybedeceklerini artık çok iyi—hepimizden çok daha iyi—biliyorlar.
Bu siyasi kadronun maksadı, NE PAHASINA OLURSA OLSUN iktidarda kalmaktır.
Genelkurmay’dan Diyanet’e, yargıdan valilere, kaymakamlara kadar tüm devlet kurumlarına yaptıkları ‘siyasi’ atamalarla, devlet gücünü parti çıkarları için kullanma imkan ve kabiliyetleri vardır. Bunu yapmakta hiçbir tereddüt göstermeyeceklerini istikrarlı olarak göstermişlerdir. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) ve Basın İlan Kurumu’na yapılan atamalar, bu kurumların başındakilerin tutum, beyan ve eylemleri ortadadır.
Bir genelkurmay başkanını, yanına resmi temsilcisini de katıp siyasi rakibine ‘ricaya’ gönderen bir siyasetçi her şeyi yapabilir. Yapacaktır..!
Hapsedilen gazeteciler, karartılan kanallar, baro başkanlarına reva görülen muamele ışığında “Seçimi kazanıyoruz, AK Parti gidiyor” üfürmesi yanıltıcıdır.
Muhalefetin seçimi kazanması—daha önce de olduğu gibi—o seçimi AKP’nin mutlaka kaybedeceği (!) anlamına gelmiyor..
Kazanamayacaklarını zaten biliyorlar..
Çaresizce de olsa, ‘kaybetmemeyi’ deneme niyet, maksat, imkan ve kabiliyetleri vardır..
Emareler kaygı vericidir.