Galip Umut Özdil
SAVAŞI ASKER KAZANIR
2022 yılı tarımsal destekleri yılın sonuna yaklaşılırken açıklandı. Üretim planlamasının yetersizliğinden yakınılırken, desteklerin ürünlerin hasat edilip satışı yapıldıktan sonra açıklanması büyük bir çelişkidir.
Ne kadar destek alacağını, ürününü hangi fiyattan satacağını bilmeyen çiftçinin ürün planlamasını yapmasını, hatta finansal okur – yazar! olmasını beklemek hayalcilikten öteye gitmez.
Ayrıca desteklerin amacı, desteklere bağımlı kalmadan ve rekabet edebilir bir sektör oluşturmak değil midir? Bunun için tarımsal destekler hem çiftçi gelirini artırıcı hem de sektörün yapısal problemlerini çözücü olmalıdır.
2022 yılı desteklerinde gübre, mazot ve sertifikalı tohum kullanımı dışında üretim ve verimliliğe etki edecek çok ciddi bir değişiklik yok. Gübre ve mazot desteklerinin artış oranı ise aynı girdilerin son bir yıldaki fiyat artış oranından daha düşük. Bunula birlikte çiftçinin daha çok sertifikalı tohum kullanması isteniyorsa ürün fiyatıyla aynı ürünün sertifikalı tohumunun fiyatı arasındaki farkın tamamı desteklerle kapatılmalıdır.
Aynı zamanda 2023 yılı için tarımsal destekleme bütçesi ile ilgili veriler de paylaşıldı. 2022 yılına oranla bitkisel üretim destekleme bütçesinin %120 artışla 35,2 milyar TL’ye, hayvancılık destekleme bütçesinin %56 artışla 11,8 milyar TL’ye, kırsal kalkınma desteklerinin ise %234 artışa 6,4 milyar TL’ye çıkarılacağı duyuruldu.
Bu artış oranlarının da TÜİK’in 21 Ekim’de açıkladığı 2022 Ağustos ayı Tarımsal Girdi Fiyatları Endeksine göre düşük kaldığı dikkatlerden kaçmadı.
Endekse göre girdi fiyatlarında %135’lik tarihi enflasyon yaşanıyor. Özellikle gübre ve toprak geliştiricilerde %234, enerjide %184, hayvan yeminde %147, tarımsal ilaçlarda %106’lık artış söz konusu.
Tüm dünyada alım gücü yüksek tüketicilerin giderek artan oranlarda satın almaya devam ettiği organik ve iyi tarım uygulamaları kapsamında üretilen gıdaların ham maddesi olan tarımsal ürünler için 2022 destekleme bütçesinde destek artışı olmadı. %50 üretim açığımız olan yem bitkilerinde de hiç artış yapılmadı. Prim desteği olarak bilinen ve 18 ürüne verilen fark ödemesinde sadece yaş çayın desteğinin artırılması da düşündürücü.
KARŞILIĞI BU MU OLMALIYDI?
İçinden geçtiğimiz sürecin tarım ve gıda üretiminin ne kadar stratejik ve vazgeçilmez olduğunu ortaya çıkarmasının ve aynı içerikteki resmi söylemlerin karşılığı, girdi enflasyonundan daha düşük destek artışı olmamalıydı.
Tarımsal destekler ne kadar artırılırsa artırılsın çiftlikte karşılığı yoksa, tarımsal ürünler için değer fiyat ve pazar emniyeti sağlanamıyorsa, kırsalda yaşam ve iş şartları iyileştirilemiyorsa, verimlilik artışı ve sürdürülebilirlik yerine üretimden kopuşu konuşuruz.
Yeni teknolojilerin üreticiye ulaştırılması yoluyla verimliliğin artı¬rılmasını tarımsal kalkınmanın temeli olarak anlatırken, bütün zorlukların ekonomik ve sosyal problemler üzerinde düğümlendiğini görmezden gelmemeliyiz.
Türkiye üretimdeki verim açığını kapatmanın yanında düşük maliyetli üretimi de başarabilmek zorunda.
Birim alana ve hayvana düşen verimde gelişmiş ülkelerin gerisindeyiz. Ürün verimliliği artıyor ancak verim artış hızı düşüyor. 2023 yılı için duyurulan sadece 298 milyon TL’lik tarımsal AR-GE desteğiyle hangi projeye, ne kadar destek verip verimliliği arttırabileceksiniz? Dünyadan örnekler verip içimizi daha fazla karartmayalım ancak bu AR-GE bütçesinin ülkemizde savunma sanayisinde faaliyet gösteren göz bebeği şirketlerimizin AR-GE bütçesinin %5 ile %10’u arasında olduğunu da bilelim.
Neden savunmadan örnek verdim; çünkü savaşı asker kazanır. Askeriniz aç ise en yüksek teknoloji işinize yaramaz.
Çözüm; gıda gü¬vencesinde verim açığını azaltmak, yerel üretim ve tüketim yapılarını güçlendirmek, gıda güvenliğinde iyi ve organik tarımı yaygınlaştırmak, denetimi artırmak, kırsal kalkınmada ise iş ve yaşam, sağlık ve sosyal güvenlik şartlarını iyileştirmekten öte kentlerle yarışır hale getirmektir.