Murat Aydın
Sathı müdafaa
Sadece son 15 günde en üst düzeyden söylenen sözlere bakalım: “Caminin içini bira kutularıyla kirlettiler.” (Böyle bir olayın olmadığı defalarca ortaya konuldu). “Camilerimiz yakıldı.” (Gezi olayları öncesinde, sırasında ya da sonrasında yakılan cami yok, bugüne kadar böyle bir iddia da yoktu). “Van’a üniversiteyi biz getirdik.” (Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi 1982’de kuruldu). “Biz geldiğimizde seçme yaşı 30’du önce 25’e sonra 18’e biz indirdik.” (Seçme yaşı 1995’ten beri 18’dir). Bu sözlerin gerçek olmadığını sözleri söyleyen bilmiyor olabilir mi? Elbette biliyor. O halde sorulması gereken şu; gerçek olmadığını bildiği sözleri söyleyenlerin amacı nedir?
En kestirmesinden söylersek yapılmak istenilenin, ülkenin asıl derdinin ekonomiyi batırmış, bürokrasiyi hukuk ve liyakatten koparmış, hukuk sistemini çalışamaz hale getirmiş bir siyasi anlayış tarafından yönetilmekte olduğumuz gerçeğinin üstünü örtme çabası olduğudur. Siyasi iktidar bu sorunların müsebbibi olduğunu gizlemek, sorunlara çare üretebilecek bir halde olmadığının konuşulmamasını sağlamak için bunları söylüyor. Bütün siyasi tartışmayı; “sen şunu dedin, hayır sen şunu dedin, yok senin dediklerin doğru değil, hayır doğru” zeminine hapsetmeye çalışıyor.
Halkın temel sorunları; işsizlik, hayat pahalılığı, adalet, kendi ve çocuklarının geleceği hakkında duyduğu endişedir. Siyasi iktidar, gerçek sorunların konuşulmamasını sağlamaya ve kendi kitlesindeki safları sıkılaştırmaya çalışıyor. Önceki yıllarda bunu kolayca yapsa da artık mızrak çuvala sığmıyor. Ne enflasyon rakamları üzerindeki oynamalar ne “gözlerdeki ışıltı” ne de bu rakamların açıklanmasını engelleme çabaları sonuç veriyor. Zira hepimiz sokağa çıktığımızda motorinin 30 liraya dayandığını, haziran ayında karpuzun dilimle satıldığını, milyonlarca insan için et almanın hayal haline geldiğini görüyoruz.
Siyasi iktidarın kimsenin derdine çare olmayacak söylemlerinin peşine takılmayıp, siyasetin hamaset, karamsarlık ve endişe üzerine yapılanmasına izin vermemeliyiz. Bizi yoksullaştıran, hepimizin geleceğini çalan bu sisteme karşı demokratik yollardan topyekün mücadele etmeliyiz. Geldiğimiz aşamada, mücadelenin birileri tarafından bizim adımıza yapılmasını beklemek anlamsızdır. Elbette siyasi mücadelenin siyasi partiler üzerinden yapılması, kurumsal, çözüm odaklı ve bütünlüklü politikalar önerilmesi, bunların topluma anlatılması gereklidir. Ancak mevcut durumda bununla yetinmek mümkün değildir.
Muhalefet ne yapmış, ne demiş, kim aday olmuş, hangi parti örgütü nasıl bir muhalefet söylemi oluşturmuş; bunları eleştirmek ve çözümü sadece partilerin kurumsal yapılarından beklemek artık mümkün değildir. Bundan 101 yıl önce söylendiği gibi artık “hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.”
Vatanının her karışındaki her birey, kimse kendisine bir şey demeden ve kimsenin önüne düşmesini beklemeden ülkenin, kendisinin ve çocuklarının kaderini eline almalıdır. Kim olduğuna, siyasi görüşünün ne olduğuna, bugüne kadar kime oy verdiğine bakmaksızın, yaşadığımız sorunların hepimizin sorunu olduğu bilinciyle herkesle konuşulmalıdır. Mevcut siyasi yapının, halkın değil bir avuç imtiyazlı sınıfın çıkarlarını koruduğunu, yaşadığımız yoksulluğun da işsizliğin de hayat pahalılığının da adaletsizliğin de kaderimiz olmadığını, kötü yönetildiğimiz için bunların başımıza geldiğini, yaşadığımız her sorunun çaresi olduğunu herkes herkese anlatmalıdır.
Yeniden bir olacağımız, tüm farklılıklarımızı koruyarak birlikte huzur içinde yaşayıp geleceğe güvenle bakacağımız günler için herkese ama herkese düşen görevler olduğunu bilip, bu görevin birisi tarafından bize verilmesini beklemeden, kendimiz bu görevin ne olduğunu bulup üstlenerek kararlılıkla, umutla, azimle çalışmalıyız. Çünkü yine 103 yıl önce söylendiği gibi “milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır.”