Memetcan Demiray

Memetcan Demiray

Sancho Panza saat kulesine karşı!..

Marmara Denizi'ndeki müsilajı hortumla tahliye etmeye başladığımız (!) bir haftada doların 8,35'e düşmesiyle güldük, Joe Biden görüşmesiyle umutlandık! Kıraç'ın milli takım şarkısıyla mest olurken Giresun'un fayans eserine sevdalandık! Galiba biz olup bitene çoktan alıştık! Peki sizin için kim, haftanın "oyunbozan"ı?.. Sedat Peker mi Ahmet Şık mı?.. 


Çoğumuz bazen kendimizi adı konmamış bir "oyun"un içinde buluruz. Banyoyu sevmeyen bir arkadaşımıza örneğin, "Kötü kokuyorsun!" demektense durumu ihsas etmeyi tercih ederiz. Komşumuz bakkal amcanın "rakip parti"ye oy verdiğini öğrendiğimizde de kapısına gidip "Pis yobaz!" diye bağırmaz, en fazla alışverişi keseriz.
Aşkta ve hatta aile ilişkilerinde bile böyle yazısız sözleşmeler olabilir. Biri parası, diğeri güzelliği / yakışıklılığı için birbirine katlanan eşler bunun en tipik örneğidir. Her iki taraf da "oyun"u bilir, gerektiğinde koz olarak kullanır ama asla "Sen benimle param / güzelliğim için evlisin!" demez. Çünkü gerçeği olduğu gibi söylemek, gizli sözleşmeyi ifşa etmek demektir ve deşifre edilmiş bir "oyun"u eskisi gibi sürdürmek mümkün değildir.

DÜRÜSTLÜK DE BİR YERE KADAR!..

Bunun en güzel örneğine, Kemal Tahir'in öykü karakteri "Doğrucu Naci"de rastlarız. Her şart altında yüzde yüz doğru söylemeyi âdet edinen küçük Naci, kısa sürede "toplum düşmanı"na dönüşür! Çünkü Naci'nin "patavatsızlığı" yüzünden ortada ne ailelerin özel yaşamı, ne de ortaya dökülmedik mahalle sırrı kalır! Naci'den "dürüst bir yurttaş" olması istenir elbette ama "dürüstlüğün" de bir sınırı vardır! Ve bu sınır, tam da "oyun"un kurulduğu noktadır.
Bireyler arasında hal böyleyken toplum ve devlet arasında da benzer bir ilişki oluşur. Halk ülkenin yararına işler için vergi öderken siyasetçiler millet aşkıyla yanıp tutuşmaktadır! Önce bunu kabul etmek lazımdır! Bu vatan sevdası, lacivert takım elbiseler ve en edepli döpiyeslere sarılıp sarmalanır. Göbeği (ve iştahı!) gizlemek için kravatlar, söylemi (ve yalanı!) ön plana çıkarsın diye muhtelif bıyık modelleri vardır. Ve yakaya takılan rozetler, "kutsal dava"mızın ne olduğunu cümle âleme haykıracaktır!
 
TOKAT MI TEHLİKELİ, 'TWEET' Mİ?

Böylece tarihin en büyük "oyun"u başlamıştır. Şimdi insanlara düşen, zamanı geldiğinde birilerini "oyun kurucu" seçmek ve sonra da kurallara uymaktır. Brezilya ya da Kuzey Kore, fark etmez. Maskeleri indirmenin her yerde bir cezası vardır. Örneğin bir ülkede "tweet atmak" yıllarca yargılanma nedeniyken Fransa'da Macron'a tokat atmanın bedeli 14'ü tecilli 18 ay hapis cezasıdır. Almanya sokakta bira içen gençleri Covid-19'dan dolayı "tehlikeli" görürken Rusya, "muhalif" Alexei Navalny'yi zehirlemek suretiyle bertaraf etmeye çalışmaktadır! 
Yani sosyolog Franz Oppenheimer'in tabiriyle "yağma", ne kadar büyük ve adaletsizse "oyun"a dahil olmak o derece kaçınılmazdır!

HORTUMLA MÜSİLAJ TEMİZLİĞİ!..

Bugünlerde bizde ise felsefe ve teorinin artık iler tutar tarafı kalmadığını görüyoruz! 8,77'den 8,35'e "gerileyen" dolarla ekonomide bahar havası (!) eserken herkes yarınki Joe Biden görüşmesini iple çekiyor! Euro 2020 için şarkı besteleyen Kıraç, milli futbolcuları askere benzetiyor! Giresun'da belediye, kiliseyi çağrıştırıyor (!) diye kentin saat kulesini yıkıyor, yerine fayans bir "eser" dikiyor! Haftalardır bilim insanları "Marmara Denizi öldü!" derken çare olarak görevliler, hortumla su yüzeyinden müsilaj tahliye ediyor! Ve Der Spiegel dergisi "Bu denizi temizlemek değil, değirmenlerle savaşmak!" diye başlık atarken bizim elimizden sadece sosyal medyada espriler yapmak, gülüp geçmek geliyor! Sanki her birimiz "Don Kişot ve yancısı Sanço Panço" (!) olmuşuz, elimizde klavyeler, boşluğa "tweet atıp" duruyoruz.

'GAME CHANGER' OLMAK...

Tam da bu esnada iki isim, gündemimize oturuveriyor. Biri "oyun"dan dışlanmış; yavaş yavaş açtığı kartları, bilemediğimiz pazarlıkları ve yayınladığı görüşme kayıtlarıyla ortalığı muma çeviriyor! Diğeri "oyun"u tümden reddettiği için infial yaratıyor, havuz medyasında linç ediliyor!
Biri "yüksek" kişilere taktığı lakaplar ve sert üslubuyla kimilerini çok güldürse de bir saatlik videolarındaki eril dille "zehirli erkeklik" saçıyor, böylece "oyun"a sadece "reform" öneriyor. Diğeri bir "alternatif" sunduğu için açık açık ölüm tehditleri alıyor.
Ve kendisinin de bizzat "oyun"un bir parçası olduğunu daha ilk günden belirten Sedat Peker, Youtube'da milyonlarca kez izlenirken "Yeter artık!" diyen Türkiye İşçi Partisi (TİP) milletvekili Ahmet Şık, sokağa çıkmış haykırıyor ama duyulmuyor, görülmüyor. Herkes yanından sessizce geçip gidiyor.
Türkçede oyunbozan, "Birlikte yapılmasına karar verilen bir işten tek taraflı cayan kimse, mızıkçı" anlamlarına geliyor. İngilizce "game changer" ise düz spor çevirilerinde "oyunu değiştiren" gibi görünse de aslında "ezber bozan" demek oluyor.
Peki bir mahalle maçında hangisini "oyun"a alırdık? Yoksa insan büyüdükçe cevabı mı şaşırıyor?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Memetcan Demiray Arşivi