İbrahim Turhan
Rezervi neden sattık?
Toplumların kolektif hafızalarında travma yaratan ekonomik krizler vardır. Almanya için sarsıcı olan ve derin korkuları tetikleyen gösterge yüksek enflasyondur. Zira 1921 ile 1923 arasında Weimar Cumhuriyeti’ni vuran hiperenflasyon kasırgası toplumu altüst etmiştir. Birinci Dünya Savaşının sona erdiği tarihte ekmek fiyatı, savaştan öncekinin iki katına çıkmış ve 26 pfennig (0,26 Alman markı) olmuştu. Bir yıl sonra 1,20 mark, 1922’nin ortasına gelindiğinde 3,50 mark olan ekmek fiyatı, aynı yılın sonunda 700 marka, 1923 başında ise 1.200 marka fırlamıştı. Sonra ip koptu… Bir ekmek almak için Eylül’de 2 milyon, Ekim’de 670 milyon mark gerekiyordu. Kasım ayı başında fiyat 3 milyar, birkaç hafta sonra ise 100 milyar mark oldu. Satıcılar para kabul etmemeye başladı. Kolektif bilince –değeri sadece 23 dolar 81 sent olan 100 trilyon marklık banknotlar ile kazınan hiperenflasyon travması hâlâ Alman toplumunu etkilemektedir. Avrupa Merkez Bankasının para basmasına, Avrupa Birliği adına tahvil çıkarıp bütçe açığı finansmanına gidilmesine Almanya biraz da bu psikolojiyle bugün bile ayak sürür.
ABD toplumu için ekonomik fobi işsizliktir. Steinbeck’in Gazap Üzümleri’ndeki destansı anlatımıyla iliklerinizde hissederek ürperdiğiniz Büyük Buhran, toplumsal hafızada öyle derin bir darbe yaratmıştır ki ABD Merkez Bankası Federal Reserve, (belki de gelişmiş ekonomilerin merkez bankaları arasında tek örnek olarak) fiyat istikrarı ile aynı derecede istihdam ile de sorumlu tutulur.
Türkiye toplumu için ekonomik kriz kurun artması, döviz bulunamamasıdır. Doğrudur; eski adıyla gelişmekte olan, yeni adıyla yükselen piyasa ekonomilerinin hepsinde bu endişe vardır. Hatta iktisat yazınına “serbest dalgalanma korkusu (fear of floating)” olarak geçecek kadar da yaygındır. Ancak dünyanın pek az ülkesinde yoldan rasgele çevireceğiniz herhangi bir kişi size parasının ABD doları karşısındaki değerini kuruşuna kadar söyleyebilir. Türkiye’de insanlar dövizle yatar, dövizle kalkar.
Tabii bu ruh hali sebepsiz bir şekilde durduk yere oluşmuş değil. 1876’dan beri döviz hassas bir mesele oldu. 1958 Ağustos devalüasyonundan itibaren ülkede ne zaman döviz darlığı baş gösterse yüksek oranlı devalüasyonlar yapılarak paranın değeri düşürüldü. Siyaseti dışarıdan dizayn etme hevesindeki güçler de bu fırsatları değerlendirdi, Türkiye on yıllarını kaybetti. Krizlerin ardından Uluslararası Para Fonu IMF’nin acı reçetesini içmek zorunda kalan toplum yıllarca vergileriyle borç ödedi. Kısacası Türkiye’de sıradan vatandaş için ekonomide kriz, hep kurun artmasıyla eş anlamlı oldu.
Hükümetin kur karşısında gösterdiği duyarlılık bu bakımdan anlaşılabilirse de kur artışını sınırlamaya yönelik politikaları büyük açmazlar barındırıyor. Türkiye 1990’dan beri parasının yabancı paralar karşısındaki değeri iç piyasada ve uluslararası piyasada aynı olan, konvertibiliteyi benimsemiş, sermaye hareketlerini genel kabul gören uluslararası ilkeler çerçevesinde serbest bırakmış bir ekonomiydi. Önce adım adım bundan geri gidildi. Dahası da var; ekonomisinde büyük sorunlar, yıkıcı krizler yaşadığı dönemlerde bile döviz müdahaleleri şeffaf biçimde yapılır, oyun kuralına uygun oynanır, Merkez Bankasının verileri tartışma konusu edilmezdi. “70 cente muhtaç” olduğumuz günlerde bile Merkez Bankası bilançosu, rezerv hesabı 70 centine kadar tutarlıydı. Şimdi ise 2019 Nisan’ından beri Merkez Bankasının ancak “arka kapı operasyonu” olarak adlandırılabilecek yöntemlerle kamu bankaları aracılığıyla piyasaya örtülü müdahaleler yaptığına dair iddialar dillendiriliyordu. Nihayet yetkili ağızlardan; “merkez bankamız, döviz kurlarında gerçekleşebilecek sert hareketlerin piyasalarda ve ekonomik aktivitede oluşturabileceği yan etkileri sınırlamak için piyasaya döviz likiditesi sağlamış olabilir” şeklinde utangaç ve dolaylı bir biçimde de olsa bu iddialar doğrulanmış oldu. Aslında bu doğrulamaya çok da ihtiyaç yoktu. Zira Türkiye’de bankacılık sektöründe hazineciliğin duayen isimlerinden Kerim Rota, sosyal medya hesabından bu tabloyu somut bulgulara dayanarak ortaya çıkarmıştı. Rota’nın “Con Ahmet’in devri daim makinası” modeli, son 15 ayda 65 milyar doların üzerinde rezerv satışı yaptığını gösteriyor.
İyi de bu kadar gözü kara müdahalelerin sonucu ne? Dünyanın Covid-19 kriziyle uğraştığı ve gelecek günlerin zorlu olacağının anlaşıldığı şöyle bir dönemde çok lazım olacak rezervleri har vurup harman savurarak ne elde edildi? 4 Mayıs itibarıyla ABD doları, ekonomi yönetiminin adeta mistik bir anlam yükleyerek savunduğu 7 lira sınırını aştı. Haksızlık etmemek gerekiyor; kurlardaki oynaklık TL’ye mahsus değil. Hatta bu dönemde TL’nin en kötü performans gösteren para birimlerinden olmadığı doğru. Son üç aylık dönemde ABD dolarının TL karşısındaki değeri yüzde 18 civarında artış kaydetti. Buna göre, Türkiye’ye benzeyen ekonomilerin paraları arasında TL orta sıralarda yer alıyor (Grafik 1). Buraya kadar tamam da “ama”sı var. TL’nin çok fazla değer kaybetmemiş olması biraz da daha fazla değer kaybedebilecek yerinin kalmamasıyla alâkalı olmasın? Aynı grafiği son üç ay değil son iki yıl için çizince tablo netlik kazanıyor. Reel efektif döviz kurumuz son 26 yıllık ortalama değerinin zaten yüzde 25 altında (Grafik 2). Bir başka deyişle TL değer kaybını fazlasıyla önceden yaşamış olduğu için daha az etkileniyor. Bunun başka sebepleri de var kuşkusuz. Onlara da önümüzdeki yazılarımızda değinelim.
Yetkililerin açıklamasında işaret ettikleri, “Ekim 2018 başlangıcından bu yana bakıldığında, gelişen piyasa ekonomileri para birimleri içerisinde TL’nin hâlâ karda olan nadir birkaç para biriminden biri” olduğu iddiasına inanıp ferahlamayı biz de isterdik. Burada yine bir “ama” var ne yazık ki; kur grafiğine baktığımızda gerçek durum ortaya çıkıyor. Türkiye’nin uluslararası ilişkilerini de içerecek şekilde derin bir kriz yaşadığı dönemi nirengi noktası almak insafa sığar mı? 2019 yılı Şubat’ında 5,20 seviyesinin altını görmüş olan kuru mesela 2018 Ekim ile değil 2019’un 1 Ekim günkü seviyesi ile ölçsek yüzde 25’lik bir artış görürüz (Grafik 3).
Durumumuz çok şükür Almanya ile kıyaslanabilecek düzeyde değil ama şu gerçekle yüzleşmemiz gerekiyor. 136 hafta öncesine göre bir ABD dolarının TL karşısındaki değeri iki katına çıkmış durumda. O zaman insan şunu sormadan edemiyor; biz bu rezervi neden sattık?
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi bakanlar kurulu açıklandığından beri ABD Doları/TL Kuru
Şubat Başından İtibaren Gelişen Piyasa Ekonomilerinin ABD Doları Kurları
Aynı Paraların ABD Doları Kurlarının Son İki Yıllık Seyri