Murat Aydın
Peki ya şimdi
Seçimler sona erdi. Seçim sürecine, seçimin neden kazanılıp neden kaybedildiğine dair birçok analiz yapıldı, yapılacak. Hepsi kıymetli, hepsi geleceğimiz için yol gösterici olacak. Yapılan ve yapılacak analizlerin hepsi bilimsel olmayacak, kimisi kişisel hırs ve öfke, kimisi siyasi hesapla yapılacak olsa da hepsinin sürece olumlu ya da olumsuz katkısı olacak.
Seçim sonuçlarının sıcaklığı bir parça da olsa azaldığına göre şimdi hem siyasal muhalefetin hem de toplumsal muhalefetin kendi içinde değerlendirme yapma zamanı. Bu değerlendirmenin “neyi doğru, neyi yanlış yaptık” sığlığında olmaması, gerçek bir siyasi analiz içermesi en büyük dileğim. Siyasetten uzaklaşmış; siyaset yapmayı, topluma bir gelecek önermeyi unutmuş, adeta ütopyasını kaybetmiş siyaset yapımızı ele almak belki de en temel gereklilik.
Özetle söylemek gerekirse daha iyi bir gelecek için hayal kurmalıyız. Kurduğumuz hayallerin gerçek olması için hayallerimizi, ideallerimizi fikri temellere oturtmalıyız. Bu fikirlerin uygulanmasını sağlayacak pratik yöntemler belirlemeliyiz. Fikirlerimizi, ideallerimizi, uygulama yöntemlerimizi bıkmadan tekrar ederek anlatmalıyız. Bu anlatımı yaparken fikirlerimizi ve uygulama araçlarımızı sürekli geliştirip güncellemeliyiz. Siyasi iktidarı ayakta tutan kutuplaştırmadan vazgeçmeli, bizi öteki sayanlarla temas kurmalıyız. Ve önümüzdeki süreçte daha da ağırlaşacak ve artacak kara propagandaya, yalana ve baskıya karşı kendimizi ve toplumu koruyucu yollar geliştirip uygulamalıyız.
Önce fikri üretip sonra üretilen bu fikrin pratikte nasıl uygulanacağını modelleyen, sonra da bu modeli bıkmaksızın defalarca halka anlatan, anlatırken fikrini ve modelini geliştiren bir siyaset kısa vadede değilse de uzun vadede başarı olacaktır. Her seçimi hayat memat meselesi olarak gören, bu nedenle o seçimi mutlaka kazanmak için güne ve gündeme göre hızlı değişen, seçmende zihni karmaşa ve endişeye yol açan, temel ilkelerden sapan yöntemlerin, ortaya karışık söylemlerin çok da işe yaramadığını bir kez daha gördük sanırım.
Toplumsal düzeyde dile getirilen yalanla, kara propagandayla baş etmenin bilimsel ve pratik yollarını çalışmaya da bugünden başlamak gerek. Zira baskıcı rejim giderek faşizme evrilecek ve bu evrilme sürecinde ve sonrasında yalan ve kara propaganda en önemli silah olarak bireye ve topluma karşı kullanılacaktır. Yalandan, duygusal manipülasyondan, kara propagandadan hem birey hem toplum olarak korunma yollarını öğrenmek, geliştirmek ve uygulamak zorundayız.
Seçim süreci bize toplumsal kutuplaşmanın her zaman baskıcı iktidarlara yaradığını yine ve yeniden gösterdi. Kendi seçmen kitlesini bir duvarın arkasına hapseden, onlara orada yoğun bir kara propaganda yapan iktidar, bu kitlesini açlık sınırının altında yaşamaya bile ikna etti. Toplumsal ve siyasi muhalefet olarak bu duvarı kırmak zorundayız. İktidarın hapsettiği, yalanlarıyla manipüle ettiği insanlara ulaşmanın yollarını bulmalıyız. Ama elbette bunu yapman ilk yolu kendi muhalif mahallemizin etrafına ördüğümüz duvarları yıkmak, kendi sağır odalarımızdan ve konfor alanlarımızdan çıkmak olmalıdır. Kutuplaştırmanın diğer kutup başı olmaktan vazgeçmeli, önce kendi yaptığımız “ötekileştirmeden” vazgeçmeli, bizi öteki görenle konuşabilir hale gelmeliyiz.
Seçim öncesinde hepimiz birçok şey söyledik ve değişime dair umudumuzu dile getirdik. Değişim isteyenler olarak seçimi kaybettik. Ama bu durum yenildiğimiz, vazgeçtiğimiz anlamına gelmez. Seçimle sökmesini beklediğimiz şafak sökmemiş, gecenin karanlığına bakıp içimizi hüzünle çekiyor olsak da vazgeçmeyecek, daha iyi bir ülke ve dünya için kendimizi de aşacak şekilde çalışmaya, üretmeye devam edeceğiz.
Yıldığı, yorulduğu, kızdığı için bunu yapmaya devam edemeyecek olanlarımız varsa onlardan ricam, içindeki mücadele azmi ile bir şeyler yapmaya çalışanları kırmadan ve mümkünse sessizce köşelerine çekilmeleri, biraz durup dinlendikten sonra mücadeleye katılmalarıdır. Yapılacak iş artık daha zor olsa da imkânsız değildir ve Atatürk’ün dediği gibi “umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır.”