Haldun Solmaztürk
Parlamenter sistem bir başka bahara; güçlendirilmiş ‘başkanlık’ geliyor
Tarihi bir kavşakta, yol ayrımındayız.
Deniz bitti.! Tulumbada su kalmadı.!
Deprem bölgesindeki enkaz devletin içinde bulunduğu durumu da en çarpıcı şekilde gösteriyor.
Bu seçimleri AKP ve şerikleri kesinlikle kaybedecek; asıl odaklanmamız gereken sonrasında ülkenin nasıl yönetileceğidir…
Önümüzde, uzun sürecek çok zor bir dönem var.
Devletin kurumları, kuralları ve kültürüyle tekrar var edilmesi, yetkin bir kadroyla ülkenin ‘iyi’ yönetilmesi, ciddi fedakarlıklara katlanması gerekecek halka güven ve umut verilmesi gerekiyor.
Bu henüz yapılabilmiş değil.!
Millet İttifakı içindeki—Temmuz’dan beri ‘Geliyorum’ diye bağıran—kriz bir şekilde atlatıldı ancak ‘hassasiyetler’ ortadan kalkmadı, kaldırılamadı. Sorunun göründüğünden daha da karmaşık ve daha ciddi olduğu anlaşılıyor.
Altı ay önce CHP’nin İzmir Seferihisar’da Çalışma ve Değerlendirme Toplantısı vardı. Ne Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi ne de Millet İttifakı’nı ağızlarına bile almadılar.
O zaman vurgulamıştım: “Yeni bir ‘Erdoğan düzeni’ kurulmayacaksa ne Kılıçdaroğlu’nun tek başına ne de sadece CHP’nin bu hayati tarihi mücadeleden başarıyla çıkması olası değildir.!”.
Ve sonunda o hafta sonuna gelindi. Akşener’in 3 Mart konuşmasında, ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’, ‘ortak politikalar’ ve ‘Anayasa değişikliğine’ vurgular vardı.
Altı parti başkanının çözemediği (!) krizi belediye başkanları çözdü ama Geçiş Süreci Yol Haritasında ‘Parlamenter Sisteme’ geçiş muğlak ifadelere bağlanmıştı.
Kılıçdaroğlu’nun o gece parti merkezinde yaptığı konuşmada yine ne Millet İttifakı ne de parlamenter sistem vardı. Akşener ertesi gün canlı yayında ne olduğunu -- kendi cephesinden -- anlattı. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem mutabakat metnini tekrar hatırlattı, “Bizler—parti başkanları—aday (milletvekili) olmayacağız” dedi. “Milletvekili adayı olmaya kalksam bu işe --seçimlerde başarıya -- inanmıyorum demektir” uyarısı dikkat çekiciydi.
Kılıçdaroğlu’nun—seçildikten sonra—partinin başında kalmasıyla ilgili kaygıları vardı; “İstifa etmesi gerektiğini düşünüyorduk. Ben ikna edildim—bir süre, yerel seçimlere kadar…” dedi. Ama Ali Babacan iki gün sonra, “Cumhurbaşkanı parlamenter sisteme geçtikten sonra istifa edecek” diyordu.
Yani seçilecek cumhurbaşkanı ‘bir süre’ devlet başkanı, hükümet başkanı ve parti başkanı olacak—aynı Erdoğan gibi.!
Akşener o ‘süre’ konusunda da kaygılıydı: “Çok erken bir şekilde geçilmeli—uzatmadan. Kimisi 5 sene olsun diyor, öyle kesinlikle olmaz.!”.
Üç gün sonra, bu sefer CHP genel başkan yardımcılarından biri belediye başkanlarının siyasi rollerini tartışmaya açtı. “Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı ve belediye başkanlığı görevlerini aynı anda ‘Yapmayacaklar. Kılıçdaroğlu onu hiç yaptırmaz, istemez” diyordu.
Kılıçdaroğlu geçen hafta Hatay’daydı. Millet Buluşmasındaki konuşmada ne Millet İttifakına ne geçiş sürecine ne de temel belgelere—tek bir kez bile—değinmedi, ağzına almadı. Ama sınır hattında “Cumhurbaşkanlığımızda [a.b.] her sınır kapısı bizim namusumuz olacak” deyiverdi.
Cin şişeden çıkmıştı.!
Ve geçen Cuma, şişeden bir cin daha çıktı; Mansur Yavaş -- canlı yayında -- “Vaktimiz olsaydı biz ‘Sadece biz, iki cumhurbaşkanı yardımcısı ilan edilsin. Genel başkanlar milletvekili olup partilerinin başında kalsınlar’ diye önerecektik” dedi. İki görevi aynı anda sürdürmeyi “Gayet mümkün” görüyordu. Bu fikrini (!) genel başkanlarla konuşacakmış…?
Böylece hem kendi partisiyle hem Akşener’le—ve diğer liderlerle—ters düştü hem de kamuoyu önünde yeni ve gereksiz bir tartışma başlattı.
Anlaşılıyor ki, parlamenter sistem bir başka bahara kalmıştır, önümüzde bir dönem daha, bir başka ‘başkanlık’ sistemi vardır. Kavga kritik makam ve yetkilerin paylaşımındadır.
Bu süreçlerin halka güven ve umut verdiği, İttifak dayanışmasını artırdığı elbette söylenemez ama dünkü İzmir programı geç de olsa doğru yönde atılan, umut verici bir adımdır. Bu sürdürülmeli ve artık kamuoyu önünde kritik konuları tartışmaktan mutlaka kaçınılmalıdır.
Başkanlık sistemi de demokratiktir ve belki de—bir dönem için de olsa—yapılması gereken budur. Yeter ki Anayasa ve Meclis İçtüzüğünde gerekli değişiklikler öncelikle yapılabilsin.
Ancak iki ölümlüden mucizeler beklemek tüm siyasi sistem için onur kırıcı, Millet İttifakı’na ve parti liderlerine olan güveni sarsıcıdır. Liderlerin dün sergilediği özgüven, heyecan, paylaştıkları kapsamlı ve tamamlayıcı vizyon ve en önemlisi—nihayet—toplumda yarattıkları umut ışığında uygulanabilir de değildir.
İstanbul ve Ankara gibi iki büyük kentin belediye başkanlığının Türkiye gibi bir ülkenin ‘başkan yardımcılığıyla’ birlikte yürütülebileceğini düşünmek zaten gayriciddidir.
Çok sayıda başkan yardımcısı öngörmek de öyle.!
Elbette bir iş bölümüne ihtiyaç vardır. Devlet deneyimleri Babacan ve Davutoğlu’nu doğal yardımcılar olarak işaret etmektedir. Diğer liderler, yürütmedeki zaten kaçınılmaz olan rolleri yanında, en az o kadar önemli Meclis çalışmaları ve parlamenter sisteme geçişle ilgili sorumluluk alabilirler.
En zor problemlerin en doğru ve kolay çözümleri genellikle en basit ve sade olanlarıdır.