Burak Yaman
Pandemi sonrası dijital göç
Son günlerde, pandemi sonrası orta ve uzun vadeli planların nasıl değişeceği ve buna endüstrilerin nasıl tepki vereceği üzerine sürekli kafa yoruluyor. Bunun yanında pandemide yaşanan üzücü süreç, özellikle ekonomileri olumsuz etkilemiş olsa da hem kurumlar hem de bireyler için aynı zamanda bir ders olarak görülebilir. Keza, değişen yaşam tarzı, iş yapış şekilleri ve tüketici alışkanlıkları söz konusu yapıların dijital dönüşümünü ve inovatif çözüm üretimini artık bir zorunluluk haline getirmiş durumda.
Beklenen Dönüşüm
İşte bu noktada, bir süredir dijital dönüşüme direnen kurumlar ve bireyler pandemide kendilerini bu değişimin tam da ortasında buldular. Çünkü pandemi süresince, turizm, ulaştırma, otomotiv, eğlence ve perakende başta olmak üzere hemen her sektördeki iş modelleri olumsuz etkilendi ve bir takım yeni iş modellerine ihtiyaç duyulmaya başlandı.
Uzaktan eğitim ve uzaktan çalışma konusunda 15 kat artış yaşanırken, kısıtlanan hareketlilik nedeniyle yerel küçük işletmelerin veya kapıya servis hizmetlerinin ne kadar hayati öneme sahip olduğu anlaşıldı. Bunun yanında finans, telekomünikasyon ve e-ticaret sektöründeki iş hacminin artmasıyla da müşteri deneyimine yönelik çözümlere olan ihtiyaç oldukça arttı. Bu alanlarda başarılı çözümler sunan girişimlerin ve onları takip eden büyük kurumların faaliyetleri de bu fırsatları doğrular niteliktedir.
Aslında söz konusu yeni iş modellerinin bir kısmı pandemi başlangıcında öngörülebilmişti. Önemli girişim sermayesi fonlarından Sequoia Capital, “Coronavirus: The Black Swan of 2020” başlıklı yazısında lojistik ve ulaşımda yaşanacak aksaklıklara dikkat çekmiş ve girişimlerin bu alandaki aksaklıkları çözmeye odaklanmasını önermişti. Peki bu tavsiye neden öncelikle girişimleri işaret ediyordu?
Dijital Doğmak
İçinde bulunduğumuz dijitalleşme ve çeviklik döneminde, büyük kurumlar rekabette girişimlerin gerisinde kalmaya başladılar. Aşı çalışmalarından medya ve telekomünikasyon çözümlerine kadar pandemi dönemindeki en etkin çözümlerin söz konusu büyük kurumlardan daha ziyade teknoloji girişimlerinden gelmesi de bunun bir göstergesi niteliğindedir.
Aslında girişimler dijitalleşmiyorlar, çünkü onlar zaten dijital ve inovatif olarak doğuyorlar. Belirsiz koşullar altında değer yaratmak amacıyla kurulan bu işler tam da kriz anlarında üzerlerine düşen görevi yerine getiriyorlar. Bunun farkına varan büyük kurumlar da yaşanan bu zorunlu süreci artık inovasyonu ve girişimciliği besleyerek aşmayı amaçlıyor. Kurdukları çevik takımlar, inovasyon ve kurum içi girişimcilik programları, çeşitli girişim destek ve fon mekanizmaları ile oluşturulan ekosistemler, kurumların yeni normaldeki kalıcı dönüşümüne imkân tanıyor.
Sonuçta, farklı sektörlerde yer alan kurumlar yaşam alışkanlıklarının ve iş yapış şekillerinin hızla değişim gösterdiği bu süreçte artık bir dönüşüm değil topyekûn bir dijital göç içerisinde yer alıyor, çevikleşiyor ve girişimleşiyorlar. Pandeminin ortaya çıkarttığı bu dönüşüm en azından bu açından olumlu ve hızlandırıcı etkisi nedeniyle bizlere umut vermeye devam ediyor.