Haldun Solmaztürk
Oynadıkları oyun gerçekten Bizansvari bir entrika…!
Filmi geri sararsak, her şey 2019 yerel seçimlerine dayanıyor. Yüksek Seçim Kurulu, AKP ve MHP’nin başvurusu üzerine “Kamu görevlisi olmayan sandık kurulu başkan ve üyelerinin seçimde görevlendirilmesi” gerekçesiyle, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini iptal ediyor ama Büyükşehir Belediye Meclisi, ilçe belediye ve muhtarlık seçimlerini geçerli sayıyor.
Ahmakça olmasa bile akla ziyan, hukuk dışı bir karar.!
Sonuçta Ekrem İmamoğlu—geçen hafta—2 yıl 7ay 15 gün hapis cezasına mahkum edildi.
Üstelik siyasi yasak getiriliyor, yani ceza kesinleşirse cumhurbaşkanı adayı da olamayacak.!
İmamoğlu’nu—ve Türk siyasetini—bu ‘oyuna’ getiren süreci başlatan da dönemin YSK Başkanı’nın ihbarı… Emekli oldu ama bu ülkeye verdiği zararlar bitmedi.!
İmamoğlu ‘kararıyla’ ilgili olarak hepsinin aynı dili konuşmaları, hatta aynı cümleleri kurmaları dikkat çekici.! Belli ki ellerinde—bir yerde hazırlanmış—ortak bir metin, senaryo var…
Henüz kesinleşmiş bir yargı kararı yokmuş; mahkemenin hatası varsa, istinafta, Yargıtay’da düzeltilirmiş. Kararın ne onlarla ne de ‘şahsıyla’ ilgisi yokmuş; mahkemeler bağımsızmış. Birileri ‘Bizansvari’ taht [a.b.] oyunları oynuyor, Cumhur ittifakını da alet etmek istiyorlarmış.
Araya sıkıştırdıkları bir mesaj var ki oyunu açık ediyor: “Yürekleri yetiyorsa adaylarını ilan etsinler.!”.
Yani asıl sorun Altılı-Masa’nın adayının kim olacağı, kimin olmasını istedikleri—ya da kimin olmasını istemedikleri.!
“Bizim için [Altılı-Masa] Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı önemli değil, bizi ırgalamıyor” dediklerine bakmayın, onunla yatıp onunla kalkıyorlar. Korktukları adayı yarış dışı bırakarak, Altılı-Masa’yı onların istediği—dişlerine göre buldukları—adayı ilan etmeye zorlamak istiyorlar ki o adaya saldırıp yıpratabilsinler. “Yeter ki çamura yatmadan adayımız şudur [demek] cesaretini göstersinler. Biz de kiminle kapışacağımızı bilelim” lafının arkasında bu var.
Baştan beri İmamoğlu’nun adaylığından—haklı olarak—korktukları biliniyor. Gözlerine kestirdikleri ve ‘kolay lokma’ gördükleri aday Kemal Kılıçdaroğlu… Daha altı ay önce, “Çekindiğin, korktuğun bir durum varsa; şayet kökeninden, meşrebinden, kimliğinden dolayı birileri sana aba altından sopa gösteriyorsa senin yanında dimdik dururuz Bay Kemal” çağrılarını hatırlayanlar vardır. Şimdi de ‘Paris’te sokma yemeyen’ birisi, kendisini “Altılı-Masa’ya gönül verenlerin” sözcüsü ilan ediyor, “Cumhurbaşkanı adayının bugün [a.b.] ilan edilmesini” istiyor.
Kamuoyunda, İmamoğlu’nun Erdoğan karşısında açık bir üstünlüğü var. Üstelik İmamoğlu—bazılarını rahatsız etse de—bir savaşçı.! Onlar Ekmelettin İhsanoğlu ya da Muharrem İnce gibi, tabir yerindeyse ‘çiğ çiğ yiyebilecekleri’ bir aday istiyorlar. Ancak bunu yargı kararının sonucu değil de Millet ittifakının ‘özgür’ tercihiymiş gibi göstermek istiyorlar. Bu kolay değil ama kurdukları oyun ‘şeytana külahını ters giydirecek’ kadar ustaca.!
Buldukları yöntem, İmamoğlu seçime girse—ve kazansa—bile göreve başlayamayabileceği yönünde tereddüt yaratarak Altılı-Masa’yı kalan tek adayı açıklamaya mecbur kılmak.!
İçişleri Bakanı, İmamoğlu’nun Belediye Başkanlığı görevinden alınıp alınmayacağı sorulduğunda “Türkiye’nin hukuk devleti olduğunu ve mahkemelerin bir karar verdiğini” söylüyor. Bu, açıkça “Mahkeme ne karar verirse uygularız, uygulanması gerekir” demek.!
Bu arada Altılı-Masa içinde ve hatta CHP içinde çatışmayı ve ayrışmayı tahrik etmek için özenle seçilmiş—yine aynı kaynaktan—ortak bir dil ve söylem kullanıyorlar.
Operasyonun hedefi ‘CHP Genel Başkanıymış’. Saraçhane mitingi, Kılıçdaroğlu’nu ‘devre dışı bırakmak’ için yapılan ‘kumpas’, senaryosu önceden yazılmış bir filmmiş.
Bir taşla birkaç kuş vurmayı hedefliyorlar.
Asıl görev—başrol—yargıda, Yargıtay ve Yüksek Seçim Kurulu’nda…
Ceza—kesinleşirse—Yargıtay’da kesinleşecek; sonra işlem yetkisi YSK’da…
İktidarın İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nı, Yargıtay’daki odasına bile girmeden, Yargıtay kontenjanından (!) Anayasa Mahkemesi’ne üye yapacak ‘yargı’ gücü var.!
YSK Başkanı 2011’den beri Yargıtay üyesi, 2016’da YSK’ya geldi, 2020’de Başkan seçildi.!
Başkan Bey—bir soru (!) üzerine, “Aday gösterildikten sonra cezası kesinleşirse listeye dokunmamız mümkün değil. Seçime girer ama kazansa bile mazbatası verilmez” diyor; İçişleri bakanının mesajını tamamlıyor.
YSK Başkanı görevi, 2017’deki ‘Atı-Alan-Üsküdar’ı-Geçti’ referandumunun YSK başkanından—İmamoğlu’nu ihbar eden—devraldı. Seçiminde, 11 üyeli YSK’dan ona 8, Cengiz Topaktaş’a 3 oy çıkmıştı. Topaktaş 2017’deki ‘tam kanunsuzluk’ haline karşı çıkan tek YSK üyesiydi. Anlıyorsunuz değil mi—YSK’nın eğiliminin kimlerden yana olduğunu…?
YSK Başkanı ve 4 üyenin görev süresi 24 Ocak 2023’te doluyor. İktidar, elbette görevde kalmalarını istiyor. Aralık 2018’de, 2019 yerel seçimleri öncesi görev süresi dolan YSK Başkanı ve 5 üyenin görev sürelerini uzatmışlardı, yine yapabilirler—yapabilecek güçleri var.
“İmamoğlu’na iki yıldan fazla ceza vererek onu siyasi yasaklı hale getirmesi” telkin edilen—ama reddeden—hakimin Samsun’a tebdil-i havaya gönderilebilmesi gibi.!
İşte asıl oyun bu; bu kadar acımasız ve gerçekten tam anlamıyla Bizansvari, hukuk-tanımaz.!
İmamoğlu davası bu oyunun bir perdesinde sadece bir sahne; oyun sürüyor.
Ama perde indiğinde tarihin çöplüğüne savrulmaktan kurtulamayacaklar—Bizans gibi.!