Kubilay Kaptan
Neden köyden şehre indik?
Dünyanın nüfuslanma süreci, insanın yerleşik hayata geçtiği Neolitik Dönemle başlar. Daha sonraki dönemlerde insanın meydana getirdiği teknolojik gelişmeler sayesinde hem insanın ortalama ömrü uzamış, hem de nüfus artışı hızlanmıştır. Günümüzden 10-12 bin yıl önce 80 milyon civarında olan dünya nüfusu 1650’lerde 500 milyona ulaşmıştır. Son 350 yılda ise, 500 milyondan 6 milyara yükselmiştir ve her yıl yaklaşık 97 milyon insan katılmaktadır. Günümüzde dünya nüfusunun ortalama artış hızı %1,7’dir. Gelecekte aynı hızla artmaya devam ederse, yaklaşık 41 yıl sonra dünya nüfusu ikiye katlanacaktır. 2075 yılında dünya nüfusunun 30 milyara yükseleceği tahmin edilmektedir.
Bu yükselen nüfusu taşıyan yerleşim yerlerinden birisi kentlerdir. Dünyanın en kalabalık kentleri listesi şu bilgileri verir: Tokyo, Japonya: 37,435,191; Delhi, Hindistan: 29,399,141; Şangay, Çin: 26,317,104; Mexico City, Meksika: 21,671,908; Kahire, Mısır: 20,484,965; Pekin, Çin: 20,035,455; İstanbul, Türkiye:14,967,667. Tabi bu değerler resmi değerler. Bu kentlerde, resmi kayıtlara girmeyen insanlar da yaşıyor.
Kentlerin nüfusunun arttığı, köydeki nüfusun sayısının azaldığı yeni bir gerçek değil. Bu on yıllardır bu şekilde devam ediyor ve bize de sanki “doğrusu buymuş” gibi aktarılıyor. Efendim, Türkiye’de göç 60’larda başlamış, taşı toprağı altın diyenler büyük kentlere göç etmiştir. Neden göç etmişler, neden köylerinde kalmaları sağlanmamış, diye sorunca da birbirine benzer cevaplar verirler. Bence sorulması gereken soru şu: Neden bilerek ve isteyerek köyleri bitirmeye çalıştınız? Kentlerde ucuz işçiye yani bir nevi köleye ihtiyaç olduğu için mi? Büyük sermaye sahipleri tek bir yerde yığılmış yığınlara mal satmayı tercih ettiği için mi? ABD, İngiltere, Avusturalya ve Avrupa ülkeleri, köy hayatını desteklerken, köyleri “terk edilmesine gerek olmayan yerler” olarak planlarken, neden siz kentleri daha cazip gösterdiniz?
Türkiye, son 10 yılda, 218 ülke içinde, toplam kırsal nüfus kaybında dünyada 9’ncu, kırsal nüfus oranı azalmasında 27’nci oldu. Kırsal nüfus kaybında 135,2 milyonla Çin birinci, 8,1 milyonla Japonya ikinci, 7,6 milyonla Tayland üçüncü, 4,1 milyonla Endonezya dördüncü, 2,9 milyonla Brezilya beşinci, 2 milyonla Almanya altıncı, 1,7 milyonla Ukrayna yedinci, 1 milyon 528 binle Rusya sekizinci, 1 milyon 507 binle Türkiye dokuzuncu, 1 milyon 489 binle İran onuncu sırada yer aldı. Türkiye’de, 2007’de 21 milyon 562 bin olan kırsal nüfus, 20 milyon 55 bine, yüzde 30,98 olan kırsal nüfus oranı da yüzde 17,25’lik azalmayla yüzde 25,64’e indi. Tüm nüfus üç-beş büyük şehre, batı ve güney illerimize toplandı. İstanbul, 1923’te Türkiye nüfusunun yüzde 5’lerinde bir nüfusu barındırırken, bugün yüzde 20’lere yaklaşmıştır.
Günümüzde, artan nüfusu barındırabilecek, besleyecek yeni tarım alanları ve yerleşim sahaları hemen hemen sona ermiştir. ABD ve Avrupa’nın hızla artan ve taşan nüfusu yeryüzünün yaşamaya elverişli boş veya seyrek nüfuslu alanlarına yerleşmiş olup bu sahalarda yeni devletler oluşturmuşlar ve günümüzde buralara göç etme kolaylığı ortadan kalkmıştır.
Peki bütün bu gerçekler karşısında biz ne yapıyoruz? Tarıma elverişli alanlarımızı satıyoruz.
Sadece son 5 yıl içinde, yabancı gerçek kişiler tarafından 18 milyon 451 bin 99 metrekare arazi ve arsa satın alındı.
Türkiye’den en çok araziyi 2 milyon 201 bin metrekare ile Suudi Arabistan uyruklular satın aldı. Bunu 1 milyon 943 bin metrekare ile Mısırlılar takip etti. Katar, Filistin, Irak, Almanya, Kuveyt, İran, Afganistan ve Azerbaycanlılar, Türkiye’den en çok arazi ve arsa satın alan yabancı uyruklular listesinde ilk 10 sırada yer aldı.
Buna neden olan zihniyete akıl ve muhakeme yeteneği diliyorum.