Muhtaç olduğumuz kudret vicdanımızdaydı

Melda Onur o zamanlar bir milletvekili olarak Gezi olaylarında yaşadığı dört günü yazdı: Divan Otel revire dönmüştü. Sızan gazdan insanlar fenalaşıyordu. Biri “bu ne rezalet, milletvekilleri nerde?” diye bağırdı. Ben de “Buradayız işte” dedim. “Vekile bunu yapan bizi öldürür o zaman” dedi. Haklıydı. O sabah Berkin’i vurdular…

2011’de TBMM’ye girdiğimde sokakların milletvekili çağırdığını fark etmiştim. Yalnızca İstanbul değil, Türkiye’nin her yeri. Kentsel dönüşüm mağdurları, köylerine HES, termik dayatılan köylüler, parasız eğitim isteyenler öğrenciler, yaşam tarzına mütemadiyen dil uzatılan kadınlar, torba davalarının mağdur aileleri meydanlardaydı. Beşiktaş maçına sebepsiz saldırı, AKM’nin, Emek Sineması’nın, İnci Pastanesi’nin yok edilmeye çalışılması ve 1 Mayıs’ın yasaklanması kitleleri Gezi’ye taşıyan sebepler oldu. Bir de “İki Ayyaş Öfkelileri” var ki, sayıları hiç de yabana atılır gibi değildi.
28 Mayıs Salı günü KESK tutuklularının aileleri ile TBMM ziyaret organizasyonu yapmıştık. Eşler ve çocukları parti grupları ve İnsan Hakları Komisyonu ile görüştürecektim. 27 Mayıs gece otobüse bindim. Sabah erken Ankara’ya yaklaşırken, Taksim Dayanışmasından Ahmet Saymadi aradı, acil parka gelip gelemeyeceğimi sordu. “Burada çadırlara saldırıyorlar, vekil gerek” dedi. Ben de Ankara’ya varmak üzere olduğumu söyledim.
KESK’li ailelerle Genel Başkanım Kemal Kılıçdaroğlu’nu ziyaret sonrası kendisine, “Yarın İstanbul’a gidip CHP’li Belediyelerin Fuarını açacaksınız. Lütfen bir imkan yaratıp Taksim Gezi Parkı’na gidin, orası çok sıkıntılı” dedim. “Tabii Melda Hanım, bakarız” diyerek beni yolcu etti. 29 Mayıs günü Ankara’da kaldım ama aklım Taksim’deydi. Acaba Genel Başkan parka gitmiş miydi? Akşam üstü 18:00 civarı Gezi Parkındaki bir arkadaşımı arayıp, yokladım. Gitmemişti. Hemen Gürsel Tekin’i aradım, “Gürsel Başkan, neredesiniz?” “Kadıköy’deyim” dedi. Biraz kızmıştım “Ya niye gitmiyorsunuz Gezi Parkı’na, Kemal bey gidecekti, ne oldu? Kıyamet kopuyor”. “Dur hemen organize edeyim” diyerek kapattı. Genel Başkan’ın gece parka girdiği haberini aldım.


PARKTA NÖBET TUTTUK
30 Mayıs sabahı Sırrı Süreyya Önder’in engel olmaya çalıştığı kepçe ve ardından yaşananlarla Parkta bir basın açıklaması yapılacağı söylendi. Öğleden sonradan itibaren bir grup milletvekili ile parktaydık. Akşamla birlikte kalabalık arttı.
Akşam üstü Grup Başkan Vekili Akif Hamzaçebi aradı. “Melda, Genel Başkan talimat verdi 1 Haziran’dan itibaren parkta vekiller gruplar halinde nöbet tutacak, seni ilk güne yazayım mı?” dedi. Ben de “Akif Bey, 1 Haziran geç olur hemen başlasın ben zaten buradayım, kalıyorum, diğer vekil arkadaşlar da var” dedim. “Tamam o zaman” dedi.
Parkta çok sayıda vekil arkadaş vardı ama Ben, İlhan Cihaner ve Müslüm Sarı gece de parkta kalmak üzere ilk görevli nöbetçiler olmuştuk.


TİYATROCU ÇINAR SORDU
Gecenin ilerleyen saatlerinde evlerine gidenler gitti, parkta çadırlarda kalanların bir kısmı uykuya çekildi. Taksim Dayanışmadan Cem Tüzün ile sohbet ediyorduk. Yanımıza bir kadın geldi. Karanlıkta dikkatle bakınca tiyatrocu Devin Özgün Çınar olduğunu gördüm. Bana “siz milletvekiliymişsiniz galiba, parka müdahale olacağına dair bir söylenti var, herkes çok tedirgin, bir şey yapamaz mısınız?” dedi. “Yok canım, buranın nesine müdahale edecekler” diyecektim ama demedim. Cem bana “Melda gel gidip bir tur atalım, bir bakalım duruma” dedi.
POLİS ‘BUZ’ GİBİYDİ
Beraber Çevik Kuvvetin barakasının olduğu yere gittik. Sabah 3’e geliyordu. Polisle konuşmak istedim, hatır sordum, kendimi tanıtıp milletvekili olduğumu söyledim. Buz gibiydi. Çoğunlukla vekil gördüğünde nezaketle davranan ve vekilden de kendilerine yardımcı olmalarını isteyen polis memuru profiline alışıktım ama; bu kişiyle en ufak bir iletişim kuramıyordum. Sonunda, “parktaki tuvaletler müsait değil, acaba sizin tuvaleti kullanabilir miyim” diye bir bahane yaratmaya çalıştım. Bana buz gibi bir sesle “ilerde cami var oraya gidin” dedi ve arkasını döndü. Cem, endişeli bir yüzle “hadi parka dönelim, müdahale edecekler belli” dedi. Hızlıca İlhan Cihaner ve Müslüm Sarı’yı bulduk anlattık. Ben hala müdahaleyi durdurabileceğimize inanıyordum. Parkta huzursuzluk attı. Bazı arkadaşlar parkın gerisine doğru çekilmenin uygun olacağını söylediler. Ben inatla İlhan ve Müslüm’e “biz önden gidelim bize bir şey yapmazlar, bizim vekil olduğumuzu biliyorlar” diyordum. Birisi “işte geliyorlar diye bağırdı”. Gerçekten de baraka yönünden parka doğru tam teşekküllü giyinmiş bir grup çevik kuvvet polisi koşarak geliyordu.


O KAREYİ HİÇ UNUTMADIM
Ben de şuursuzca onlara doğru koşmaya başladım. “Durun, biz milletvekiliyiz” diyordum. Arkadan bir sesin “Melda abla dikkat et” demesiyle sağ tarafımda 4-5 metrede siyahlar giymiş ince yapılı maskeli bir erkeğin elindeki bira şişesini polislere doğru fırlattığını gördüm. “Durun” diye bağırırken tam ayağımın dibinde 2 tane gaz fişeği sekti. Kafamı kaldırdım, siyahlı genç adam polis tarafına doğru koşarak uzaklaşıyordu. Bu kareyi hiç unutmadım. Gördüğüm son kare de bu oldu, yoğun bir gaza maruz kalmıştım. Ne maske, ne fular hiç bir şeyim yoktu.
31 Mayıs sabahına öyle çıktık. Hafta sonu için Cuma’dan turistlerin İstanbul’a geldiği saatlerdi. Sırt çantalarıyla gaz ve Toma sularına hedef olan bir çiftin yüzündeki dehşeti asla unutamam. Öğlen CHP’li Belediye Başkanları ve milletvekilleri, meydanın ortasında Toma’ların hedefi oldu. Adana Milletvekili Ali Demirçalı’nın suyun tazyiki ile havada uçtuğunu gördüm.


KADIKÖY’DEN YÜRÜYÜŞ BAŞLADI
Ertesi gün CHP’nin Kadıköy Mitingi yapılmamalıydı. Sabahtan itibaren bütün Genel Başkan Yardımcılarını aradım. Benim gibi birçok arkadaşım da aradı. Ama doğrusu CHP Yönetimi uzun süre mitingi iptal etme konusunda kararsız davrandı. “Kadıköy’e ekran kuralım Taksim’e bağlanalım” gibi öneriler oldu. Sonunda twitter’dan CHP Milletvekili olarak Kadıköy’e gitmeyeceğimi, Taksim’de olacağımı yazdım. Sonra Mahmut Tanal’ın da Kadıköy’den köprüyü yürüyerek geçen vatandaşlara katılacağını yazdığını gördüm. Hep beraber başarmıştık. CHP tüm miting katılımcılarıyla birlikte Taksim’e geliyordu.
Daha sonraki günlerde hiç unutmadığım bir görüşme ise Vali Avni Mutlu ile oldu. Yine “Parka müdahale olacak” endişesi yayıldı. Bunun üzerine 10-12 Milletvekili Vali’den randevu istedik, gittik. O gün Vali Mutlu’nun Park konusunda bütün emirleri Başbakan’dan aldığının bariz tanığıyız. Kararları verme konusunda kendisine inisiyatif bırakılmadığı belliydi. Nazikçe bizi uğurladı. Evet o gün müdahale olmadı ama iki gün sonra çok sert bir müdahale yapıldı.

PİKNİK HAVASINDAN CEHENNEM GECESİNE

15 Haziran günü ortam bir piknik havasındaydı. Köftecisi, karpuzcusu… Çok sayıda çocuk vardı. Günlerdir ilk kez uzaklaşıp arkadaşlarımla yemek yemeğe gitmiştim. Akşamüzeri Parka girildiği haberi geldi. Hemen bütün milletvekilleri ve parti örgütü toplandık. Cehennem gibi bir geceydi. Divan Otel revire dönmüştü. Üst katlara çıktım, sızan gazdan ve havasızlıktan insanlar fenalaşıyordu. Kadir Gökmen Öğüt’ü gördüm. O sırada biri “bu ne rezalet, milletvekilleri nerde”, diye bağırmaya başladı. Ben de buradayız işte dedim. Bana “Nasıl olur, vekile bunu yapan bizi öldürür o zaman” dedi. Haklıydı. O sabah Berkin’i vurdular. Ve daha bir çoğunu. 16 Haziran sabaha karşı, Elmadağ’da Jandarma yola çıkmıştı. Ya Divan otelde havasızlıktan ölecektim, ya da dışarı çıkıp belki vurulacaktım. Çıktım. Eve ulaşabildim.
O gün Pazardı ve Babalar günüydü. Bir eylemci takibindeki çevik kuvvetin Cevahir Alışveriş Merkezine ellerinde silahlar ve gaz fişekleriyle nasıl daldığını, derin bir sessizliğin ardından AVM’deki binlerce kişinin alkış protestosu ile ağlayarak nasıl geri çıktıklarını canlı yayında izledim.
Bizler güçlüydük. Muhtaç olduğumuz kudret, vicdanımızdaydı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Melda Onur Arşivi