Erhan Karadağ
Motosikletli kuryeler geliyor
Vızır vızırlar, iki tekerli hızırlar… Sarı pembe mor yeşil, rengarenk motorlarıyla oyuncak değiller; geniş omuzlu montları, kafalarında kasklarıyla da robot değiller. İki tekerle can taşıyan ‘ufak işler’in büyük emekçisi kuryeler.
Alın teri, bilek gücü bazı işlerde pırıl pırıl parlar. Kazancı anasının ak sütü gibi helaldir ya madencinin; onlar da öyle. Tarlada ormanda inşaatta nasır tutan eller, çoğu zaman hakkı teslim edilmeyen emeğin sembolü eller, bazen de hakkı için sıkılı yumruklar.
Emeğin saygı görmediği, yoksulluğun kâh inkâr edildiği kâh suçlandığı bir dönem. Doktorun, hemşirenin, hak arayanın şiddet gördüğü hoyrat iklimde çöpten yiyecek alan işçinin tazminatsız atılması sıradan bir vaka. Komisyoncuların, iş takipçilerinin, üretmeyenin muteber olduğu yerde bütün çalışanların ağır işçi sayıldığı ortada. Herkes bir yolunu arıyor, üç kuruş fazla kazanma derdinde. Sağınızdan korna çalarak geçen kurye gençlik heyecanı diye binmiyor o motora, süs diye takmıyor yeşil kaskı; görünür olmak için, trafikte canını korumak için giyiyor. Kimi 4 bini nasıl 6 bin lira yaparım diye ek iş bakıyor, kimi “5 bin lira yetmiyor kurye olup 8-10 bin lira kazanır mıyım” diye çıkıyor motor üstüne.
Hayatta bazılarının tek derdi kavgası, üç mahalle öteden söylediği “lahmacunu sıcak yeme” tasası. Bazılarının da 10 paket daha atayım da interneti ödeyeyim, hafta sonu bir gün çalışmayıp çocuğumla bir iki saat geçireyim telaşı. Tanesi 5 liradan beş paket atayım demesi kolay. Getir götür, bana bi sana iki, tekerleme gibi isimlerine, şekerleme gibi motorlarına bakınca arka planı pek görünmüyor. Kim o getirip götürenler biliyor musunuz?
İş bulamayan mühendis, atanamayan öğretmen, işsiz kalmış tercüman, sigortacı; lokantası kapanmış garson. İşsiz ya da işinden aldığı yetmeyen binlerce aile babası genç adam, genç kadın çareyi kuryelikte buluyor. Her gün bir kuryenin ölüm haberini alıp trafiğe çıkıyorlar.
Şemsiyesi olmayan yağmurda çatı saçağına kaçıyor, sileceği bozulan otomobil sağa çekiyor. Kurye arkadaş ne yapıyor? Çalışmaya devam. Mesela onların hissettiği hava durumunu haberler söylemiyor; çünkü 5 derece, motorda 60-70 km/h hızla giderken -10 - 15 oluyor, sadece kuryeler üşüyor; kim duyuyor.
Sipariş bekleyen “iki dakika gecikti, şunun puanının kırayım” diye öfkelenirken; yazması bile zor, karda yağmurda, navigasyonu, telefonu, motosikleti aynı anda kullanıp bilmedikleri bir adresi arıyorlar. Kim şikayet ediyor? Siz otomobilin kaloriferine yüklenip, sıcağı bi ayaklara bi cama verirken, onlar su içinde yüzüyor, duruyor mu servis? Kendisi ıslanıyor, teslim ettiği zarfa damla değmiyor; kim biliyor?
Telefonunda fotoğraf beğenerek, whatsapp guruplarına laf yetiştirerek araba sürenler, makasçılar, her gün birini düşürüyor. Bir kırık en az bir ayda iyileşiyor, çalışmadan geçen bir ayda. Kemik kaynıyor ama o arada çorba kaynamıyor; kim dert ediyor?
“Siparişim eksik geldi”, “kelebek değil cimcik makarna istiyordum”, “ekmek arası değil dürüm olacaktı.” herkesin derdi kalıbına göre; oysa karşılıklı biraz saygı biraz empati yetecek herkese.
Lütfen günlük hayatı kolaylaştıran, cesaretleriyle kendi işsizliklerine çare bulan kuryelerin sesine kulak verin. İş güvencelerini sağlayın, iş kolu olarak onları var sayın. Zira üniversite sınavında baraj kalkıyor; belli ki işsiz öğretmen, işsiz mühendis sayısı artacak. Ve dünya bu kez de Türkiye’nin üniversite mezunu kuryelerini kıskanacak.