Oğuzhan Aygören
Milyar Dolarlık Soru
Hangi girişimin başarılı olacağını kestirmek zor zanaat. Şahane bir ekip olabilir ama fırsat zayıftır. Ya da müthiş bir fırsat vardır ama ekibin onu uygulama becerisi zayıftır. Belki de kimsenin görmediğini gören, yapmadığını yapan ve ne yaptığını çok iyi bilen, geleceği gören bir ekip vardır ancak bunu ispatlayacak bir ürünleri ve pazar doğrulaması yoktur. Ya da ekip, ürün, pazar, uygulama hepsi vardır, beklenti yüksektir ama bir noktada iş tıkanır. Bazen de öyle bir ekip çıkar ki olmaz denileni yapar, yapılamaz denileni oldurur.
Girişim sermayesi yatırımcıları girişimlere tam da bu gözle bakıyorlar. Yılda on tane girişime yatırım yapmak için binlerce sunum görüyorlar ve dinliyorlar. Önce ekibi, pazarı, fırsatı, rekabeti anlamaya çalışıyorlar ve sunulan ürün veya hizmetteki potansiyeli görmek istiyorlar. Sonra da değerlemesinin 5-10 yıl içinde en az 100 milyon dolar hatta milyar dolar seviyesine geleceğine inandıkları işlere yatırım yapıyorlar. Bütün yatırımlarını bu beklentiyle yapmalarına ve oldukça ince eleyip sık dokumalarına rağmen günün sonunda yatırım yaptıkları işlerin bir bölümü batıyor veya hiçbir zaman beklenen çıkışı gösteremiyor. Buna rağmen girişim sermayesi fonları ortalamada dolar bazında üç kattan fazla getiri elde ediyorlar.
Peki bu kadar çok başarısızlığın yaşandığı bir sektörde fonlar nasıl oluyor da bu ortalamaları yakalıyor ve hatta çok daha ötesine geçebiliyor? Sanırım bu soruya en iyi cevap portföy yaklaşımı olur. Yani bütün çabayı tek ve en mükemmel girişimi bulup ona yatırım yapmaya adamaktansa bir sürü iyi girişim bulup her birinin iddiasına ortak olmak. Böylece fonun yatırım yaptığı işlerin bir kısmı batmış olsa da bir tane bile girişimin milyar dolarların ötesinde değerlere ulaşmasıyla fon geri kalan girişimlerin başarısız olmasına katlanabiliyor.
Tabi ki bütün fonlar yatırım yaptığı işlerin hepsinin milyar dolarlık olmasını istiyor. Ancak gerçekte bunu çok az fon başarabiliyor. Geçenlerde isimlerini, değerlemesini yaklaşık 8 milyar dolar seviyesine çıkaran Getir’in tarihi başarısına ortak olarak duyduğumuz Sequoia Capital ve Tiger Global gibi. Bu tip fonların Türkiye’ye girmesi, Getir’in başarısı kadar önemli. Çünkü bu fonlardan sadece para değil, bilgi, tecrübe ve çevre de geliyor. Aynı zamanda diğer fonların da çıkış yapıp getiri sağlaması için de imkanlar sunuyor.
Türkiye’de de çok başarılı yatırım şirketlerimiz var. Earlybird, Hummingbird, 212, Revo, ACT, DCP 500 İstanbul ve Startupfon bunların bazıları. Hepsinin farklı yatırım tezleri olsa da ortak noktaları portföy yaklaşımı. Yani her birinin milyar dolar olma iddiasında olan bir sürü farklı işe kaybetmeyi göze aldıkları miktar kadar yatırım yapmaları. Bunun sadece finansal sonuçları olmuyor. Erken aşamada yatırım alıp başarısız olan girişimciler için de bu süreç büyük bir öğrenme imkânı sunuyor. Yatırımcıların batırdık gözüyle baktığı paralar, tecrübeli girişimciler ile daha büyük işler olarak geri dönüyor. Dolayısıyla yatırımcılık aynı zamanda topluma geri vermenin de bir yolu.
Bütün bunları niye yazdım? Çünkü iş dünyasının sadece girişimciliği değil yatırımcılığı da öğrenmesi gerekiyor. En azından yatırımcıların kullandığı portföy yaklaşımını. Aslında geleneksel yatırım araçlarında portföy yönetimi iş dünyasının uzak olmadığı bir kavram. Ancak girişimler özelinde çok daha iddialı bir portföyden ve aslında daha iyi bir gelecek vizyonundan bahsediyoruz. Bütün dünyanın dilinden düşmeyen inovasyon ve yıkıcılık, sonucu belirsiz görünen bir sürü yaratıcı işin deneme yanılma süreci sonunda ortaya çıkıyor. Bu da ancak kayıpları göze almak ve baştan yatırılan paranın önemli bir bölümünün batacağını kabul etmekle oluyor. Bunu söylemesi, yapmasından daha zor tabi. Bu sebeple milyar dolarlık sorunun cevabını öğrenmek için kurumların da girişim sermayesi yatırımcısı olmaları ve büyüme potansiyeli olan işlerde para “batırmayı” istemeleri gerekiyor.