Özgür Ünlühisarcıklı
Millet İttifakı’nın Dış Politikası
Millet İttifakı’nın Ortak Politikalar Mutabakat Metni, dış politika yapım tarzında beklenebilecek değişiklikler hakkında açık ipuçları veriyor. En başta da Dışişleri Bakanlığı’nın yeniden dış politikanın ağırlık merkezi haline getirilmesi, Bakanlık’ın depolitize edilmesi ve kurumsal niteliğinin ve kapasitesinin güçlendirilmesi öngörülüyor.
Artık seçimler ufukta göründü diyebiliriz. Önümüzdeki haftalarda Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayının ilan edilmesi ile birlikte seçim sath-ı mailine girmiş olacağız. Bu seçimler büyük önem taşıyor, zira Türkiye’de 2002 yılından beri ilk defa siyasi iktidarın seçim yoluyla değişmesi olasılığı ortaya çıkmış durumda. Halen iktidarda olan Cumhur İttifakı’nın farklı politika alanlarındaki yaklaşımları ve uygulamaları zaten belli. Ancak azalarak da olsa hâlâ birbirini ötekileştirme eğilimi taşıyan farklı toplumsal tabanlara dayanan, milliyetçilikten kozmopolitanizme, İslamcılıktan sekülarizme farklı ideolojik yaklaşımları benimseyen altı parti tarafından oluşturulmuş olan Millet İttifakı için durum farklı. Hal böyle olunca siyasete ortalamanın üzerinde ilgi duyan hepimiz Millet İttifakı’nın Ortak Politikalar Mutabakat Metni’ni ilgiyle karşıladık.
Kendi hesabıma, dikkat çeken ve eleştiri konusu olan eksiklerine rağmen, bildirinin sadece iletişim ve propaganda amacı gütmenin çok ötesine geçen, gerçek bir yol haritası olduğunu söyleyebilirim. Geçmiş tecrübeler bize iktidarların işbaşına gelir gelmez rafa kaldırdıkları seçim bildirgelerine çok da takılmamamız gerektiğini söylüyor. Ancak Millet İttifakı’nın iktidar olması durumunda böyle olmayacaktır, zira seçilecek olan cumhurbaşkanının kendi partisi dışındaki partilerden aldığı desteği sürdürmesi büyük ölçüde Mutabakat Metni’ne genel hatlarıyla sadık kalmasına bağlı olacaktır. Metin kamuoyunda çeşitli yönleriyle tartışılıyor, ben de bu tartışmalara metnin dış politika bölümüne ilişkin görüşlerimle katkıda bulunmaya çalışacağım.
Daha önce Perspektif’te yayınlanan Muhalefetin Dış Politikası adlı yazımda bir ülkenin dış politikasının diğer faktörlerin yanı sıra tarih, coğrafya, uluslararası sistem, bölgesel dengeler, ülkenin o dönemdeki ulusal kapasitesi gibi yapısal faktörler tarafından da etkilendiğini ve bu sebeple sırf iktidar değişti diye dış politikada çok büyük değişikliklerin gerçekleşmeyeceğini belirtmiştim. Millet İttifakı’nın Mutabakat Metni, bu yazıda dile getirmiş olduğum “Türkiye güvenlik kaygılarını ön plana çıkartan, büyük güçlerin arasında bir denge ve bu yolla stratejik özerklik arayışında olan, bölgesinde üstünlük kurmaya, bunun için de ulusal kapasitesini sürekli olarak geliştirmeye çalışan bir dış politika stratejisini farklı iktidarlar döneminde uyguladı. İktidar değişikliği durumunda bu stratejinin değişmesi için herhangi bir sebep bulunmuyor” şeklindeki görüşlerimi teyit eder nitelikte. Aynı yazıda dış politika yapım tarzında beklenebilecek değişiklikleri de dile getirmiştim ki metin bu konuda da açık ipuçları veriyor.
Mutabakat Metni, Kıbrıs, Ege, Doğu Akdeniz, Güney Kafkasya gibi bölgelerde mevcut politikanın ve terörle mücadelenin sürdürülmesi konusunda devamlılığa işaret ediyor. Ancak dış politikanın nasıl yapılacağı konusunda mevcut durumdan çok faklı bir yaklaşım vadediyor.
Dışişleri Bakanlığının Artan Rolü
Öncelikle Dışişleri Bakanlığı’nın yeniden dış politikanın ağırlık merkezi haline getirilmesi, Bakanlık’ın depolitize edilmesi ve kurumsal niteliğinin ve kapasitesinin güçlendirilmesi öngörülüyor. Metinde ön plana çıkan diğer bir önemli bir kavram da kurumsallaşma, gerek ABD gerekse Rusya ile ilişkilerin kurumsal bir temele oturtulacağı belirtiliyor ki bunu da Dışişleri Bakanlığı’nın politika yapımındaki rolünün artması hedefi ile birlikte okumak gerekiyor.
Dış politikada iç siyasi hesaplara ve ideolojik yaklaşımlara dayalı uygulamalara son verme ve Anayasamızda ifadesini bulan ilkelerin (ben bunu laiklik diye okudum) dış politika uygulamalarında esas alınacağı, ülkelerin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine karşılıklı saygı, iç işlerine karışmama, uyuşmazlıkların barışçı yollarla, diplomasi ve diyalog ile çözülmesi ilkelerine öncelik verileceği belirtiliyor. Türk dış politikası fabrika ayarlarına geri dönsün diyenler de tam olarak bu ilkeleri kastediyordu.
Askeri Güç Değil, Diplomasi
Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözüne atıfta bulunarak hedeflere ulaşmada askeri güce değil diplomasiye öncelik verileceği işaret ediliyor. Avrupa Birliği’ne (AB) tam üyelik hedefinin teyit edilmesinin ötesine geçilip demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü, çevre ve iklim politikaları gibi alanlarda yapılacak reformlar dile getiriliyor. “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına uyacağız” şeklindeki veciz vaat bile aslında önemli bir değişiklik anlamına geliyor.
Gelelim daha ilgi çekici konulara. Cumhur İttifakı ABD, Rusya ve kısmen de Çin arasında bir denge politikası uyguluyor. Millet İttifakı iktidara gelirse ABD ile ilişkileri düzeltmeye çalışacak mı? Bunu yapmak adına Rusya ile ilişkileri rafa mı kaldıracak? Peki ya Türkiye’nin NATO içindeki konumunu güçlendirmek için Çin ile ilişkileri daha düşük bir düzeye mi indirecek? Bir diğer ifade ile Türkiye’nin stratejik kimliği ne olacak? Bu arada bunu merak eden sadece biz değiliz, başka ülkelerde Türkiye’yi takip edenlerin cevap aradığı en önemli soru da bu.
Metin öncelikle ABD ile ilişkilerin “eşitler arası bir anlayışla kurumsal temele oturtacak, müttefiklik ilişkisini karşılıklı güvene dayanacak şekilde ilerletileceğini” dile getiriyor ve bu bize fazla bir fikir vermiyor. Ancak hemen ardından Türkiye’nin yeniden F-35 projesine dönmesi için girişimlerde bulunulacağı ifade ediliyor ki bu Millet İttifakı’nın iktidar olması durumunda zaten kullanılmayan S-400’ler konusunda esneklik gösterebileceği anlamına geliyor. Evet bu yaklaşıma ABD de benzer bir esneklikle karşılık verirse ABD-Türkiye ilişkisinde önemli bir düğüm çözülecek demektir.
Stratejik Özerklik Arayışı
Öte yandan AB’ye üyelik hedefi, NATO’ya verilen önem ve ABD ile ilişkileri geliştirme hedefleri, Rusya ve Çin ile ilişkilerin askıya alınacağı anlamına gelmiyor. Bir diğer ifade ile iktidar değişikliği Türkiye’nin yapısal faktörlere dayanan stratejik özerklik arayışının sona ereceği anlamına gelmiyor. Öte yandan, Şanghay İşbirliği Örgütü, ASEAN gibi örgütlerle ilişkilerin gerçekçi ve sürdürülebilir bir zeminde değerlendirileceği belirtilerek bunların Türkiye’nin NATO üyeliğinin alternatifi olamayacağı da işaret ediliyor.
Bir iktidar değişikliği durumunda Türkiye’nin dış politikasının 180 derece değişeceğini düşünen veya bunu arzu edenler hayal kırıklığına uğrayacak gibi görünüyor. Ancak Türkiye’de dış politika yapımının kurumsallaşması, iç politika kaygılarından ve ideolojik faktörlerden arındırılıp rasyonel temele oturtulması ve Türkiye’nin 2000’li yılların başında yaptığı gibi bir demokratik atılım gerçekleştirip üyesi bulunduğu Transatlantik camianın değerlerini yeniden hayata geçirmesi ve kendi dış politikasının temel ilkelerini yeniden hatırlaması da az buz bir değişiklik olmaz.
Tabii bu metnin hayata geçmesinin hiçbir garantisi yok, aynı Millet İttifakı’nın iktidar olmasının hiçbir garantisi olmadığı gibi.