Haldun Solmaztürk
‘Magosa’ değil, Mağusa.. Gazimağusa…! KKTC’yi sen tanımazsan başkasına nasıl tanıtacaksın.?
Devletlerin ülkesi, halkı, yönetimi ve egemenliği vardır. ‘Tanıma’ esas olarak devletin egemenliğine, yani kurumlarına, kurallarına, halkının tercihlerine saygı anlamındadır.
Dün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı.
Onbir aday içinde Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve Başbakan Ersin Tatar atbaşı öndelerdi.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın bir ay önce dikkat çekici bir uyarısı olmuştu:
“Biz dünyaya ‘KKTC’yi tanıyın; bu varlık Rumların azınlığı değildir’ diyoruz. Türkiye’nin bir alt yönetimiymiş gibi ‘Ne denirse onu yapar’ algısını yaratmak dünyaya verebileceğimiz en kötü mesaj olur. Seçimlerimizin şaibesiz, demokratik bir şekilde yapılmasının büyük önemi vardır”.
Korktuğu (!) başına geldi, aynı dediği gibi oldu.!
Önce Salı günü bir gazetede Fuat Oktay’ın basın danışmanının, KKTC’de bir otelde ekibiyle birlikte Başbakan Ersin Tatar için seçim çalışması yaptığı haberi ve fotoğrafları çıktı.
KKTC’de bir koalisyon var: Ulusal Birlik Partisi (UBP)-Halkın Partisi (HP) koalisyonu. HP Genel Başkanı Kudret Özersay başbakan yardımcısı, aynı zamanda dışişleri bakanı.
KKTC küçük bir yer, herkes herşeyi duyar. Tatar’ın KKTC’ye su taşıyan hattın açılış (!) töreni için Türkiye’ye gittiğinde Maraş’ı da açacağı duyuluyor. Kudret Bey de duyuyor, başbakanı arayıp “Doğru mu?” diye soruyor, “Yok öyle birşey” cevabını alıyor. Aslında var öyle bir şey.!
KKTC Yüksek Seçim Kurulu da töreni duyuyor, “Geçitköy Barajında yapılması olası törenin” seçim yasaklarına aykırı olacağı kararı alıyor; gereği KKTC Polis Genel Müdürü’nden isteniyor.
Aslında hattın açılışı 5 yıl önce yapılmış.! On ay önce hat kopuyor, şimdi yapılan onarımı biten hattan tekrar su verilmeye başlanması… Hikmet-i Hüda, seçime dört gün kalaya denk geliyor.!
Başbakan Tatar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la basının önüne çıkıyor ve cama konan (!) metni hızlı hızlı okuyor. O kadar ki metinde ‘Gazi Magosa’ yazılı, onu bile öylece okuyor, sonra düzeltiyor. Türkiye’ye ve ‘size’ teşekkür ediyor, “Türkiye ile Kıbrıs Türkleri arasına fitne sokmaya çalışanlara” gönderme yapan metni bitirip susuyor. Sonrası ‘size’ emanet, şovu o yönetiyor.!
Uzun uzun su projesini, tamiratı-tadilatı anlatıyor, sonra Güzelyurt, Lefke sulama, atık su, içme suyu, atık su geri kazanımı projelerine giriyor—KKTC Başbakanı hemen yanında dinliyor.
Sonra Geçitköy barajına bağlanılıyor ve KKTC YSK’nın ‘Yasakladığı’ tören yapılıyor..
Bakan Pakdemirli “Zat-ı devletlerinin himayelerinde”, “Zat-ı alilerinin himmetleriyle”, “Zat-ı alilerinin eseri” sulama projelerini, KKTC ekonomisine katkılarını anlatıyor. Sanırsınız KKTC Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı—ki o da orada dineliyor—Pakdemirli’dir.
Sonra su veriliyor; ‘siz’ “Bu suyu görünce tabii hava değişecek” diyor. Sözünü ettiği elbette ‘atmosferik’ hava değişikliği değil..
Sonra ikinci sahne başlıyor; “Geliyoruz, farklı bir konuya” diyor, bıyık altından gülerek Tatar’la bakışıyorlar.. ‘Hayırdır inşallah’ demeye kalmadan Başbakan Tatar Maraş ‘sürprizini’ açıklıyor. Maraş meselesi “Her türlü siyasetin üzerinde, milli bir davaymış”, Perşembe günü—seçime üç gün kala—halka açılacakmış. Siz, “Başbakan Sayın Tatar’ın ortaya koyduğu güçlü irade, Kıbrıs Türklerinin aydınlık ve müreffeh geleceği için önemli bir fırsattır” diyor. Artık ne demekse.!
Gazi Magosa’ya (!) bağlanıyoruz; Belediye Başkanı, Türkiye’nin Lefkoşe (!) Büyükelçisi ve de—ister inanın ister inanmayın—KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanı, hepsi esas duruşta…
Büyükelçi Maraş’ın açılması için ‘talimatlarınızı’ bekliyoruz diyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ..
Güvenlik Kuvvetleri Komutanı “Direktifleriniz çerçevesinde (a.b.) Maraş’ı, Perşembe sabahı halkımızın hizmetine sunacağız” diyor. Bu siyasi şovda askerin işi ne.? Üstelik Ankara’da Genelkurmay Başkanlığına bağlı o asker YSK’nın talimatını yerine getirecek Polis’in de amiri…
Devletin kurumlarını ve kurallarını, halkının iradesini, Meclisi bile yok sayan bu gelişme üzerine HP hükümetten çekiliyor. Tatar “Türk Hükümeti beni çağırmış, bu fırsat her zaman gelmez. Ben pası aldım, golü attım” diyor. Kusura bakmasın, Türkiye’de buna ‘zübük’ siyaseti denir.
Su taşıma projesinin teknik yönünü bilmem, ama bu stratejik projenin Kıbrıs Türkleri için tarif edilemez önemi buralardan anlaşılamaz. Ama beş yıl önce açılan bu hat için, seçime çeyrek kala, YSK’nın resmi uyarısına rağmen böyle bir törenin yapılması ‘seçime müdahale’ değilse nedir?
Büyükelçi altı yıl Lefkoşa’da, beş yıl Dışişlerinde Kıbrıs’la ilgili dairelerde görev yapmış, ama Kıbrıs’ı hiç tanımamış. ‘Bu iş böyle olmaz, seçime dört gün kala, hiç olmaz.!’ demiyor.
Bütün bunlar olurken KKTC Cumhurbaşkanı nerede diye merak edebilirsiniz. O aforoz (!) edildi, var ama yok… Elbette bu olanlara tepki gösteriyor, “Seçimlere müdahaledir; Kıbrıs Türk demokrasisi açısından yüz karasıdır” diyor. Lefkoşa Büyükelçisi “Türkiye’nin seçim malzemesi yapılmasının sakıncalarını” hatırlatıyor, ama ‘Yok böyle bir şey’ demiyor. Nasıl desin? Türkiye seçim malzemesi yapılırken kendisi başrolde—üstelik bunun ilk kez olmadığını da biliyor..
Akıncı, KKTC’nin ‘seçilmiş’ Cumhurbaşkanıdır—hem de yüzde 65’le. Kendisiyle ilgili eleştiriler ne olursa olsun, Kıbrıs Türk halkına saygı duyan, seçtiği kişiye de, KKTC’nin kurumlarına da, kanunlarına da saygı duymak zorundadır. Devlet olarak tanıyorsa…!
Bırakın AKP hükümetini, kendi başbakanının bile tanımadığı (!) KKTC’yi kimse tanımaz.
Kıbrıs Türk halkının bütün bu olan bitene ‘Ne var canım bunda’ deyip geçeceğini sanmıyorum.
Bu kritik seçimin sonuçlarını bilmiyorum; ama onları doğru, dürüst ve sağduyuyla okumalıyız.