Uğur Emek
Lozan Barış Konferansında imtiyaz görüşmeleri
Lozan Antlaşması değişik vesilelerle gündeme gelmektedir. Son dönemde de Ayasofya’nın ibadete açılması ve Doğu Akdeniz’de yaşanan gerilim nedeniyle tekrar tartışılmaya başlandı. Bu yazıda kendi uzmanlık alanım çerçevesinde görüşmelerde imtiyazların nasıl ele alındığını ele alacağım.
Tartışmalarda ağırlı olarak toprak meseleleri, azınlık hakları ve kapitülasyonlar üzerinde durulduğu bilinmektedir. Ancak imtiyazlar konusunun ele alınış biçimi yeterince bilinmemektedir. “Osmanlı’da yabancılara verilen kilometre garantileri” yazımda faydalandığım Seda Örsten Esirgen’in doktora tezinde* bu konuda açıklayıcı bilgiler yer almaktadır. Bu yazıda da Seda hocanın kıymetli çalışmasına tekrar başvuracağım.
Görüşmelerde, Osmanlı’da verilen imtiyazlardaki hakların korunması, imtiyazlı şirketlerin savaş dönemindeki zararlarının tazmini ve anlaşmazlıkların çözümünde hakeme/tahkime gidilmesi konuları ele alındı.
Yukarıdaki yazımda belirttiğim gibi Osmanlı’da maden işletmeciliği, elektrik ve ulaştırma gibi alanlarda verilen imtiyazlar çerçevesinde yabancı şirketler başlangıç yatırımını yapmaktaydı ve tesisi sözleşme süresince işletmekteydi. Bunun karşılığında ise şirketlere gelir garantileri verilmekteydi. Gerçekleşen gelir sözleşmede öngörülen gelirin altında kaldığında, aradaki fark Osmanlı hazinesinden karşılanmaktaydı.
Müttefik Devletlerin talepleri
Müttefik Devletlerin müzakerelerde imtiyazlar konusundaki talepleri şu şekilde özetlenebilir:
• Birinci Dünya savaşının başlamasından önce verilen imtiyazlar/haklar tamamen tanınacaktır.
• Savaşın çıktığı ve Lozan Antlaşmasının imzalandığı tarihler arasındaki süre kadar imtiyaz sözleşmelerinin süreleri uzatılacaktır.
• Antlaşma yürürlüğe girdikten sonra bir yıl içerisinde taraflar imtiyaz sözleşmelerinin yeni koşullara uydurulmasında anlaşamaz ise uyuşmazlıklar hakeme/tahkime gönderilecektir.
• Osmanlı Hükümeti ile imtiyaz sahipleri arasında 30 Ekim 1918 tarihinden sonra yapılmış olan anlaşmalar Türk Hükümeti ile yenileri yapılıncaya kadar yürürlükte kalacak, ancak taraflar anlaşamazsa uyuşmazlık hakem/takim heyetine götürülecektir.
• Sevr Anlaşması’nda imtiyazlarla ilgili olarak düzenlenen Tasfiye Komisyonu’nun yetkileri, Düyûn-ı Umumiye İdaresi’ne geçecektir.
Dikkat ederseniz müttefik devletlerin talepleri sadece imtiyazcı şirketlerin haklarını korumak adına Türkiye Cumhuriyeti’nin sorumluluklarını düzenlemektedir. Ancak, şirketlerin ödev ve yükümlülükleri konusunda tamamen sessiz kalmaktadır.
Türk Heyetinin tutumu
Türk Heyeti esas olarak imtiyazlar konusunda yeni hiçbir taahhüt altına girmeyeceklerini ve devletin egemenliğini kısıtlayacak ve idari ve mali bütünlüğüne zarar verecek hiçbir imtiyazı tanımayacaklarını belirtti. Özellikle de işgal döneminde Müttefik Devletler tarafından Osmanlı’dan zorla alınan ve sayısı ile yükümlülük tutarı dahi bilinmeyen imtiyazları kabul etmeyeceklerini söyledi. Bu çerçevede, Barış Antlaşmasında imtiyazlarla ilgili düzenlemelere yer verilmemesi gerektiğini ısrarla ifade ettiler.
Osmanlı sınırları içerisinde faaliyet göstermek için, imtiyaz sahibi yabancı şirketlerin Osmanlı hukukuna göre bir şirket kurması gerekiyordu. Türk heyeti, bu şirketlerin Türk uyruğuna tabi olduğunu ve bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk uyruğuna tabi şirketler arasındaki uyuşmazlıkların uluslararası bir anlaşmayla veya hakem/tahkim heyetince çözülmesini kabul edemeyeceklerini bildirdi. Başvurmaları halinde yabancı şirketlerin Türk Hükümetiyle görüşme yapabileceği ve olası anlaşmazlıkların da Türk mahkemelerinde görülebileceği söylendi.
Esasen Barış Konferansı görüşmeleri devam ederken Türk hükümeti yabancı şirketlerle imtiyaz sözleşmelerinin geleceğini müzakere ediyordu. Bununla birlikte görüşmeleri Fransız devleti adına sürdüren General Pellé Fransız çıkarları bakımından bazı şirketlerin ağır ödünler vererek anlaşma sağladıklarını, bazılarının ise anlaşmaya varamadığını belirtti. Bu çerçevede, Müttefik Devletler bu şirketlerin kendi sermayeleriyle kurulduğunu ve imtiyaz sürelerinin uzatılarak veya vergiden muaf tutularak zararlarının karşılanmasını istedi.
Atatürk’ün yabancı sermayeye bakışı
Görüşmelerin askıya alındığı dönemde, 17 Şubat 1923 tarihinde düzenlenen İzmir İktisat Kongresindeki açılış konuşmasında Atatürk yeni devletin yabancı sermayeye bakışını şu şekilde özetledi: “Türkiye yabancı sermayeye hasım değildir. Ülkenin sermaye ihtiyacı bulunmaktadır. Türkiye’nin kanunlarına uygun davrandıkları sürece yabancı sermayeye talep ettikleri teminat verilecektir. Tazminat döneminden sonra yabancı sermayeye ayrıcalıklı bir statü verildi. Devlet ve hükümet sadece yabancı sermayenin jandarmalığını yaptı. Her bağımsız ülke gibi, Türkiye bunu kabullenemez”.
Anlaşma Eki Protokol
Bu politikalar Barış Konferansı görüşmelerinde vücut buldu ve Antlaşmanın ana metninde imtiyazlara ilişkin bir düzenlemeye yer verilmedi. Ancak, imtiyazlar konusunda Antlaşma eki bir Protokol yapıldı.
• Bu Protokolde Türkiye yeni bir imtiyaz vermedi.
• Osmanlı Devleti’nin birinci Dünya Savaşına girmeden önce verdiği imtiyaz sözleşmeleri kabul edildi.
• 2013-2014 yıllarında imzalanan sözleşmelerin revize edilmesi ve yenilenme konusunda anlaşma sağlanamazsa Türkiye’nin tazminat ödemesi öngörüldü.
• Antlaşmanın yürürlüğe girmesinden sonra taraflar imtiyaz sözleşmelerin yeni ekonomik koşullara uyum sağlaması konusunda uzlaşamazsa, uyuşamazlığın bilirkişiye gitmesi kararlaştırıldı. Bu bilirkişilerin uygun ve haklı bulduğu konuların taraflarca kabul edilmesi konusunda anlaşıldı.
• Türkiye’den ayrılan topraklarda verilen imtiyazlar konusunda Türkiye Cumhuriyeti sorumlu tutulmadı.
Sonuç yerine
Sonuçta, Osmanlı’dan imtiyaz alan yabancı şirketler Türk Hükümetiyle görüşerek sözleşmelerini yeni döneme taşıdı.
Daha da önemlisi Avrupa Devletleri yeni kurulan Türk Devletinin ekonomik bağımsızlığını ve egemenliğini kabul etti.
*Osmanlı Devleti’nde Yabancılara Verilen Kamu Hizmeti İmtiyazları, Turhan Kitabevi: Ankara, 2012