Uğur Emek
Kurumlar hız kesici midir?
Yakınlarda Başkent Üniversitesi Bağlıca Kampüsünde bisiklet yolu yapıldı. Ayrıca, otomobil sürücülerinin sürat yapmalarını engellemek amacıyla kampüs içi yollara hız kesiciler (kasis) konuldu. Motto “sürat felakettir”. Buradan esinlenerek, bu yazıda uluslararası kuruluşlar, sivil toplum örgütleri, medya ile yasama ve yargı gibi kurumların karar verme süreçlerindeki dengeleme ve denetleme işlevlerini ele alacağım.
Hükümet, son dönemlerde kurumların eleştirilerini dengeleme ve denetleme olarak değil, bir tür hız kesici gibi görmektedir. Öncelikle yürütme erkine bağlı kurumlar siyasi karar süreçlerinin içerisinde eritildi. Sonrasında yargı bu sürece çekildi. Sık olmasa da yürütmenin hoşuna gitmeyen kararlar alan Anayasa Mahkemesi büyük baskı altında. Yeni sistemde yasamanın etkisi tartışılır hale geldi. Meslek odaları hedef halinde. Baroların etkilerini azaltmak amacıyla, çoklu baro sistemine geçildi. Basın önemli ölçüde hükümeti destekler hale getirildi. Muhalif medya çeşitli yöntemlerle cezalandırılıyor.
Peki, bu yöntemler kimin işine yarıyor? Daha doğrusu hükümetin ve ekonominin faydasına bir sonuç doğuruyor mu?
Hükümetlerin başarı ölçütü olarak ekonomik büyüme
Bu soruları Şikago Illinois Üniversitesinden Prof. Dr. Ali Akarca’nın akademik bir çalışmasındaki* bulgulardan hareketle cevaplamaya çalışacağım. Akarca çalışmasında Türkiye’de farklı hükümet dönemlerindeki ortalama kişi başına GSYİH büüme hızlarını analiz etmektedir.
Tek parti iktidarlarına bakıldığında; birinci dönemdeki büyüme hızlarının sonraki dönemlerden çok yüksek olduğu görülmektedir (Tablo 1). İzleyen yıllarda ise büyüme hızları giderek düşmektedir. İki dönemden fazla iktidara gelen AK Parti (%1,1) ve DP (% 1,3) hükümetlerinin son dönem büyüme performansları, koalisyon hükümetlerinin toplam performansının (% 2,6) bile çok gerisinde kalmaktadır (Tablo 2). Koalisyon hükümetlerinin bazı dönemlerindeki büyüme hızları, tek parti hükümetlerinin ikinci dönemlerinden de yüksektir.
Bu veriler, tek parti hükümetlerinin iktidar süreleri uzadıkça ekonomik büyümenin gerilediğini, çoğu zaman koalisyon hükümetlerinin de altında kaldığını göstermektedir.
Neden böyle oluyor?
Tek parti hükümetleri hep yeni partiler tarafından kuruldu. Partiler ilk kurulduklarında, liderler bir taraftan örgütle diğer taraftan da parti dışı kurumlarla istişare ederek karar aldılar. Çünkü bu dönemde parti içerisinde liderin gücüne yakın başka liderler de bulunuyordu. Bunun yanı sıra başlarda müesses nizamın kurumlarıyla ile bağları güçlü bağları olmayan tek parti hükümetleri, kararlarında yerleşik kurumlarla uzlaşı arıyorlardı.
Hatırlayın, AK parti ilk kurulduğunda, partiyi Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Abdüllatif Şener dörtlüsünün birlikte kurdukları söylenirdi. Bunun yanı sıra birinci dönemde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve yargı idari kararları yakından denetlemekteydi. Ayrıca bu dönemde yetkililer Avrupa Birliği ve IMF gibi uluslararası kuruluşlarla da yakın ilişkiler içerisindeydi. Bu kuruluşlarla işbirliği içerisinde, yasal ve kurumsal alanda çok sayıda değişiklik yapıldı. Kamu mali yönetiminde şeffaflığı artıran adımlar atıldı. Çünkü bu kurumlar karar mekanizmasında dengeleme ve denetleme işlevi gördü ve hükümetin karar kalitesinin artmasına katkı sağladı. Bu da ekonomik büyümeye olumlu yansıdı.
Tek parti hükümetlerinde başlarda dengeli ve kontrollü biçimde paylaşılan güç, zaman içerisinde tek elde toplanıyor. İstişare süreçleri önce zayıflıyor ve sonra da buharlaşıyor. Dengeleme ve denetleme süreçleri çalışmadığında, kararlar önceden istişare ve test edilmeksizin alınıyor. Kararların yerindelikleri ise uygulamada görülüyor. Hatalı kararların olumsuz sonuçları, ancak ortaya çıktıklarında anlaşılıyor. Bu defa bu karardan vazgeçilerek, aynı yöntemle başka bir karar alınıyor. Karar kalitesinin bozulması ve kararların sıkça değiştirilerek belirsizlik yaratılması iktisadi faaliyetleri olumsuz etkiliyor. Sonuçta da ekonomik büyüme, çan eğrisi gibi tersine dönüyor.
Son söz: Yetkililer dengeleme ve denetleme işlevi gören kurumları hız kesici olarak görmemelidir. Aksine, bu süreçlerin kendi başarılarına ve ekonomik performansa olumlu katkılar sağladıklarını kabul etmelidir.