Murat Aydın
Küresel salgının öğrettikleri
Küresel salgın toplumun gündeminden çıkmış görünüyor. Karantina günlerinin zorlukları geçmişte kalmış kötü hatıralara dönüşmek üzere. Ancak yaşadıklarımızın bize öğrettiklerini hatırlamak ve geleceğin inşasında rehber edinmek gerekiyor.
Küresel salgının bize öğrettiği ilk şey kimsenin kendisini tek başına kurtaramayacağı gerçeği oldu. Siz ve aileniz ne kadar varlıklı olursanız olun, sağlık hizmetlerine ne kadar kolay ulaşırsanız ulaşın, salgın nedeniyle hasta olan ve tedavi edilemeyen tek bir kişinin tüm toplumun hasta olması için yeterli olduğu görüldü.
Küresel salgın bize sağlık sistemi denilen şeyin, özel hastanelerin kâr ve gelir odaklı anlayışına bırakılamayacağını, sağlığın kamusal bir hizmet olduğunu da öğretti. Özel hastaneler eliyle verilecek sağlık hizmetlerine geniş halk kitlelerinin ulaşamayacağı görüldü. Özel sağlık kurumlarının salgın gibi toplum sağlığını ilgilendiren yaygın sorunlarda etkisiz ve çaresiz hale geldiği anlaşıldı. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında kamucu sağlık politikalarına önem verilmesi, “Siz hasta olun biz size parasıyla bakarız” anlayışı terk edilerek, insanların hasta olmamasını sağlayacak önleyici sağlık hizmetlerine yeterli kaynak ayrılması gerektiği bir kez daha görüldü.
Salgın nedeniyle okulların kapanması ve uzaktan eğitim, çocuklarımızın fırsat eşitliğine sahip olmadığı gerçeğini bir kez daha yüzümüze vurdu. Eğitim alarak sınıf atlamanın, başarılı öğrencilerin kamu imkânlarıyla nitelikli eğitime ulaşmalarının artık hayal olduğu görüldü. Salgın döneminde verilen uzaktan eğitimin kalitesi bir yana, bu eğitime ulaşmak için gereken cihaz ve internete sahip olmayan evlerde yaşayan çocuklar eğitimsiz kaldılar. “Çıkar telefonunu göster” diyerek telefonu refah göstergesi sayan “dayıların” ne kadar eskide kaldığı, internete ve internet erişimli telefon ve cihazlara sahip olmanın bırakın lüks ya da ihtiyaç olmayı temel bir hak olduğu ortaya çıktı. Bu nedenle her evin internet ve bilişim teknolojilerine ulaşmasını sağlayacak kamusal yatırımların yapılması önümüzdeki dönemde daha da çok konuşulmalı.
Uzaktan çalışma, yarı zamanlı çalışma gibi esnek çalışma modellerinin çalışanların haklarını ihlal edici şekilde uygulandığını gördük. Özel hayata ayrılan zamanlar ile iş hayatına ayrılan zamanların karıştığı, çalışanların her an ve her zaman emeğini arz ettiği bir emek piyasası oluşmaya başladı. İşyerinden ve işyerindeki örgütlenmeden kopan işçinin kendi başına kaldığı, hak arama yollarının tümüyle kapandığı zamanlar yaşadık. Bu durumun emek piyasasında yaratacağı etkileri önümüzdeki dönemlerde daha çok konuşur ve tartışır olacağız.
Bireysel yararı toplumsal yararın önüne koyan, kamucu politikaları lanetleyip verimlilik masallarıyla toplumun ürettiği zenginliği bir avuç kişiye aktaran neoliberal politikaların bizi ve dünyayı getirdiği yeri apaçık gördük. Esnafın, küçük üretici ve işletmelerin yanında devletin olmasının önemini, kamusal desteğin gerekliliğini bir kez daha anladık.
Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında, küresel salgının bize öğrettiklerini ve hatırlattıklarını akılda tutarak toplumun ürettiği kamusal kaynakların kamu yararı gözetilerek harcanmasını sağlamalıyız.
Fırsat eşitliğini sağlamalı, bilimsel ve nitelikli eğitimi herkesin ulaşabileceği hale getirmeliyiz.
Kalkınmayı değil sürdürülebilir kalkınmayı, üretilen zenginliğin bir avuç kişiye kaldığı değil hakça paylaşıldığı, toplumun refah ve mutluluğunun toplumun en zayıfının refah ve mutluluğu kadar olduğunu bilip kimseyi geride bırakmayan bir düzen kurmalıyız.